Feeds:
Posts
Comments

Posts Tagged ‘peygamber’

Işveren de, işçi de, usta da, çırak-kalfa da, bilim adamı da, lider de, çoban da, sanatçı da, karı-koca da, siyasetçi de (listeyi bilerek uzun tuttum) bence yaptıgı işi neden yaptıgını, amacının ne oldugunu sorgulamalı, düşünmeli… Fakat bildigim şu ki, sırf para-mal-makam kazanmak, amacımız olmamalı! Düşünelim: Resimdekilerden hangisi uzun vaadede daha mutlu olacaktır? Hem dünya, hem ahiretde…

Insanın yaptıgı her (ama her!) işin felsefesini bir daha düşünmesinde fayda oldugunu düşünüyorum. Maalesef cogumuz işimizi ne için yaptıgımız ve yapmamız gerektigiyle ilgili bir fikir yürütmuyoruz!

Insan yaptıgı işten maddi ve manevi haz almalı! Bence, asıl amacı bu olmalı! Müşteriyi kazıklayarak kazanacagın ekstra 5 lira ile mutlu olacagını sanıyorsan yanılıyorsun! Insanın vicdanı (eger kaybetmediyse!) onu gelir yakalar! Yada el-etek-ayak öperek kazandıgın ‘müdürlük’, bugün mutlu etse de, (iffetini, izzetini, duruşunu, şerefini kaybettiginden) yarın seni utandıracaktır. Insan geçici bir süreden sonra parasına/makamına (eger kazandıysa o da!) ragmen mutsuz olur! Oysa kendiniz mutlu olmak istiyorsanız, insanları mutlu etmelisiniz! Hangi işi yapıyorsanız, işinizi iyi yaparak (e.g. güler yüz gösterip, dürüst olarak) insanları mutlu edin, sizde mutlu olun! Hem yaptıgınız işten paranızı kazanıp maddi bir haz alın, hem de dürüst bir iş yaptıgınızdan vicdanınız rahat olsun ve manevi bir haz alın.

Işin dini tarafına girmek istemiyorum fakat eger yaptıgınız işi Allah rızası için yapıyorsanız, ekstra olarak sevap hanenize de artılar yazdırırsınız! Dürüst iş yapmayan ise kazandıgı paraya haram karıştırmıştır! Hesabını verecektir!

PS: Ekstra örnek olarak: Birçok inşaat ustası “biran evvel işimi yarım-yamalak-asgari bir şekilde bitireyim de, paramı alayım” düşüncesinde oluyor çogu zaman. Ne olur, bir hafta sonra alsan paranı ama işini güzel yapıp, hem vicdanın rahat olsa, hemde karşındaki senden memnun olur ve işi düştügünde bir daha çagırır. Ayrıca saga-sola seni anlatır, daha çok işe sahip olursun. Maalesef kendilerince kurnazlık yapıyorlar ama yaptıklarının ne insanlar ne de Hakk(c.c.) nazarında bir degeri kalıyor, ne de sen kazandıgın parayla kolay kolay mutlu olabiliyorsun. Allah işini dürüst yapanı sever ve o kullarını memnun edecektir!

PPS: “Uzerine tuz yüklenmiş bir eşek, nehirden karşı karşıya geçerken taşa takılır ve suyun içine duşer. Ayaga güç-bela kalkınca, (tuzun suya karışmasından) yükünün hafifledigi hisseder ve çok sevinir. (Tuzu ‘hiç’ ettigini anlamadıgı gibi) Aklı sıra bir fikir gelmiştir aklına. Fakat bir sonraki seferde üzerinde sünger vardır. Yine nehirden geçerken, (aklı sıra!) yükünü azaltmak icin yine suya bırakır kendini. Bu sefer sünger suyu emdiginden, yükü artar ve kaldıramayacagı bir hale gelir. Bu nedenle suda bogulup gider.

Insan (eşek olanları!) çogu kez kurnazlıklarından dolayı başını (ve etrafındakileri) belaya sokar ve/yada mutsuz olur! – Milatdan önce 6.nci yuzyılda Yunanistan’da yaşamış ve bir köle olan Aesop’un yazdıgı ‘Tuz taşıyan eşek’ fablı.

Ayrıca, Tolstoy’un ‘Insan ne ile yaşar?’ ve ‘Insana ne kadar toprak lazım?’ kısa hikayelerini tavsiye ederim!

Read Full Post »

O(c.c.)’nu bulan neyi kaybeder? Ve O’nu kaybeden neyi kazanır?” (Mektubat, Ustad Bediuzzaman Said Nursî)


Gençtim, gurbette;
Yoktu birşeyim;
Hakk sahip çıktı;
Şükür, şimdi var her şeyim.

Ailem, sevdiklerim, imanım;
Imrendirecek imkanlarım;
Ve birazcık da olsa, ilmin izzeti var;
Fakat artık, kaybedecek de çok şeyim var!

Iyi niyet bir zayıflık mı? Sanmam!
Fakat aldatılmaktan korkarım;
Kolay kolay palavraya kanmam da;
Bana Hakk hakkında yalan soyleme, inanırım!

Hayatta O’na dayanmışım;
Allah bilir, fedakarlıklar yapmışım;
Belki iblis sagdan yaklaşır;
Heyhat, bir de bakarsın gururlanmışım!

Hayat imtihanı zordur;
Kaygan bir yoldur;
Son nefeste dahi olsa uyarın;
Hayat yolunda ayakkabısı yıpranmış bir yolcuyum ben;
Bilemem, belki de kayarım!

Read Full Post »

Zamanında Hz. Öme­r(r.a.)’­le Hz. Ebubekir(r.a.) ara­sın­da bir tar­tış­ma ol­uyor, ve bilindigi kadarıyla da bu tartışmada Hz. Ebubekir az da olsa haksız olan tarafta. Fakat Hz. Ömer bu tar­tış­ma­dan piş­man­lık du­ya­rak Hz. Ebû Be­ki­r’­in evi­ne git­miş, onu ev­de bu­la­ma­yın­ca der­hal Efen­di­mi­z(s.a.v)’­in hu­zu­ru­na ge­lmiş.

Hz. Ebubekir’de orada… Tam Hz. Ömer sö­ze baş­la­ya­cak­tı ki Efen­di­mi­z’­in si­ma­sı­nın ren­gi degişiyor. Bu­nu fark eden Hz. Ebûbe­kir, Hz. Öme­r’­in azar­lan­ma­sın­dan en­di­şe ede­rek di­zleri üze­ri­ne çök­müş va­zi­yet­te bu iş­te ken­di­si­nin Hz. Öme­r’­den da­ha ile­ri git­ti­ği­ni söy­le­mi­­­­­ş. Fakat beklenenin aksine Efendimiz ora­da bu­lu­nan diger sahabi efendilerimize de hi­tap ede­rek, pey­gam­ber­lik­le gö­rev­len­di­ril­di­ği ilk gün­ler­de ki­mi da­vet et­tiy­se te­red­düt, şüp­he ve iti­raz ile kar­şı­lan­dı­ğı­nı, fakat te­red­düt et­mek­si­zin he­men ina­nan tek ki­şi­nin ise Hz. Ebube­kir ol­du­ğu­nu söy­lemiş. Ardın­dan da şöy­le bu­yur­du: “Şim­di as­hâ­bım! Siz bu aziz dos­tu­mu, ba­na bı­ra­kır­sı­nız de­ğil mi?”

Bu­hâ­rî, Fe­dâ­ilü As­hâ­bi­’n-Ne­bî, 5

Efendimiz(s.a.v) nasıl hayatın her alanında bize örnek olmalıysa, vefa konusunda da bize en güzel örnektir. Efendimiz kendisine en zor günlerinde (ozellikle ilk peygamberlik geldigi zamanlarda) sahip çıkmış olan Hz. Ebubekir’i hep en ön sırada tutmuş ve ona hep vefalı davranmıştır. Sonradan (çok sevdigi amcası ve ilk zamanlardaki en güçlü koruyucusu) Hz. Hamza, (“benden sonra peygamber gelseydi o olurdu” dedigi) Hz. Omer, (çok sevdigi damadı, aşere-i mübeşşere’den) Hz. Osman, (ilk müslümanlardan, çok sevdigi damadı) Hz. Ali, (“Allah’ın kılıcı” ünvanlı) Hz. Halid gibi insanlıgın zirvesi olan sahabeler huzur halkasına katılsada, o ilk dostunu hiçbir zaman unutmamıştı ve kendisini onlardan dahi üstün tutmuştu*.

Vefa konusunda zorlandıgım zamanlar çok oluyor. Uzun zamandır gormedigim/konuşmadıgım bir büyügümün bana karşı kötü düşünceler besledigi konusunda (dogru ya da yanlış farketmez! açıkca soylemedikçe böyle düşünmemeliydim – bana yakışan bu degil) vesveseye kapılıp, ona karşı içimdeki sevgi/saygının bir anda azaldıgını hissettim. Sosyal medyadan bir-iki paylaşımıda hoşuma gitmedi, içimden kötü şeyler geçirdim onun hakkında. Fakat biraz zaman geçtikten sonra benim için yaptıgı (ufakta olsa) bir iyilik/nazikligi gördüm bir foto albümümde – ve bu hatırayı aklıma getirerek vesveseyi uzaklaştırdım. O kişi hakkındaki kötü düşünceler aklımda oldukça, kalbimin de kirlendigini hisseder gibi oldum. Allah korusun, O(c.c.) korumazsa çok çabuk kayarız bu kaygan imtihan dunyasında.

Bunun için ben herkese bir ‘iyilik’ günlügü (benevolence diary) yazmayı tavsiye ediyorum. ‘Günlük’ derken dizilerde gördügümüz ergen kızların yazdıgı saçma-sapan ‘aşk’ günlükleri degil tabi. Gün-gün kısa notların oldugu bir günlük; ve bu günlükte arkadaşlarınızın, anne-babanızın, abi-abla-kardeşlerinizin, ögretmenlerinizin sizlere yaptıkları iyilikleri not edeceksiniz. Kendi yaptigınız iyilikleri degil**.

Boyle bir günlügün amacı da insanların bizlere yaptıgı iyilikleri hatırlamaktır. Maalesef insan olarak çok unutkanız. Hatta üstad Bediuzzaman gibi büyük alimler ‘insan’ kelimesinin kökünün ‘nisyan’dan geldigini söylerler, yani ‘unutmak’tan. Dolayısıyla unutmak dogamızda var. Hepimiz birşeyleri unutuyoruz. Ozelliklede bize yapılan iyilikleri… Buda bizi bazı insanlara karşı kötü düşünceler beslememize yol açabiliyor. “Benim uzerimde emegi olmayan bir insan nasıl oluyorda bana boyle davranabiliyor” diyebiliyoruz, oysa o kişi belkide bize zor günümüzde yardım etmiştirde biz unutmuşuzdur. Dolayısıyla da bizim ona karşı kötü hisler beslememiz vefasızlıktır!

Bu tarz bir senaryoya örnek olacak gerçek bir hikaye: Zamanın Sevilla Emiri El-Mutamid (Muhammad ibn Abbad al-Mu’tamid)’in eşi Prenses Rümeykiye (Romeykiyyah) ile arasında geçen bir olay… Prenses bir gün sokakta yürürken süt satan kadınların bileklerine kadar çamurda çıplak ayaklarıyla dolaştıgını gorüyor ve çok hoşuna gidiyor (eski günlerini hatırlatıyor kendisine). Saraylarına döndüklerinde “keşke bizde o kadınlar gibi olabilsek” diyor kocasına. Emir’de kölelerine saray hareminin dışarısında amber, misk, kafur agacı yagı (camphor) vs. ile camuru karıştırmalarını emrediyor, ve Prenses ve kölelerinin orada istedikleri gibi oynamalarına izin veriyor.

Bir zaman sonra, Rümeykiye ile Emir arasında sert bir tartışma oluyor. O an ki sinirinden Rümeykiye: “Vallahi ömrüm boyunca senden iyilik gördügüm bir gün olmadı” diyor. O an beyninden vurulmuşa donen Emir, eşinin bu lafı karşısında kısık ve hayal kırıklıgına ugramış bir tonla: “çamur gününü de mi görmedin Rumeykiye?” diyor.

Rumeykiye bu cevap karşısında eşine yaptıgı haksızlıgı (ve vefasızlıgı) anlıyor ve susuyor; ve eşine ufak bir gülümsemeyle kendisinin haklı oldugunu belirtiyor…

Hatasından dönmeyi bilmeli insan! Maalesef bir kaç kere eşler arasında bu tarz lafları (sokakta yanlışlıkla) duydugum oldu. Ozellikle bayanlar sinirlenince, (belkide yıllarca evli oldugu) eşine “ben senin için saçımı süpürge ettim, sen benim için hiç birşey yapmadın” diyebiliyor. Böyle şeyleri iki tarafta birbirine dememeli. Cünkü 100% yanlış bir söylem, söyleyen tartışmada haklıyken bile haksız duruma düşer. Vefasızlık yapmamalı! Kulların hoşuna gitmeyen, Allah’ında hoşuna gitmez!

Burda aklıma bir menkıbe geldi: Zamanın birinde önemli bir evliya varmış. Gencin biri bu mübarek zatla tanışmak icin evinden çıkmış ve uzun bir yol almış. Eve varınca kapıyı çalmış ve kapıyı evliyanın eşi açmış. “Teyzecim ben üstadı aramıştım” deyince, kızgın bir tonla “Gitti yine ormana beni yalnız bıraktı burda, neymiş agaç kesecekmiş” demiş. Teyze hep kötü şekilde bahsediyormuş eşinden. Biraz bekleyince ormandan eve dogru gelen evliyayı görmüşler. Bir aslanın üzerine yüklemiş odunları, digerinede kendisi oturmuş şekilde… Genç, evliyanın elini öpüp nasihatını almış ve evine dogru yola koyulmuş. Yolda dönerken de evliya için dua etmiş: “Ya Rabbi böyle mübarek bir zata daha uygun bir eş ver, şimdikinden kurtar onu”.

Genç bir-kac sene sonra yine evliyayı ziyarete geldiginde, yine kapıyı bir bayan açmış fakat bu seferki degişik bir teyzeymiş. Teyze, evliyanın yeni eşiymis. Eski eşi vefat etmiş. Genç evliyanın nerede oldugunu sordugunda, teyze “Ah ne desem boş evladım. Efendi yine kendini yoruyor, ormana agac kesmeye gitti. O kadar söyledim yorma kendini, ben yaparım diye fakat dinlemiyor” demiş. Genç duasının kabul oldugunu anlamış. Teyze efendiye daha layık bir insanmış kendisine gore. Biraz zaman geçince evliya ormandan belirmiş. Fakat bu sefer aslanlar yok, evliya sırtına almış kestigi odunları… Genç durumu sorunca, “A be evladım ne yaptın sen? Allah bana eski eşimin bazı huylarına sabrettigimden ve vefalı davrandıgımdan dolayı benim seviyemi arttırmıştı”.

Insanlar yaptıgı iyilikler karşılıgında rıza-yı ilahi dışında birşey beklememeli. Fakat hiçbirimiz (haşa!) Peygamber (seviyesinde) degiliz! Insan olarak bazılarımız birazcıkta olsa vefa bekleyebilir yaptıkları iyilikler karşılıgında. Bunuda onlara çok görmemek lazım. Hatta ben insanların daha çok onurlandırılması taraftarıyım. Birbirimizi (haddi aşmadan) onore etmek bu kadar zormu da, çok az yapıyoruz? Karsındakini onurlandırmak seni yükseltir, alçaltmaz… Allah Vefiyy’dir, vefalıları sever!

Ornek olarak güzel haber alınca o kişilerle paylaşmak, “seninde payın var, Allah razı olsun” demek onları da memnun edecektir. Sevgi ve başarılar paylaşarak çogalacaktır…

Maalesef ego-santrik bir zamanda yaşıyoruz. Bir çogumuz kendimizi başkalarıyla kıyaslıyor ve onların bizden bazı konularda yuksek olmasını kıskanıyoruz. Maalesef içimizde onlara karşı haset besliyoruz… Bilmiyoruz ki haset insanın içini tüketir, birazcık mutlulugu varsa onu da alır goturur. Insanları sevmeyi ögrenmeliyiz, bu da bize emegi geçenlere vefalı olmakla başlayacaktır. Onları sevmeyen, kimseyi sevemez!

Zor gününde yardım etmişlere hep vefalı ol, onların yaptıgı ufak iyilikleri bile gözünde büyüt. Hiç unutma! Onları hep hayırla yad et, dualarından eksik etme. Kötü gün dostları çogu zaman ‘iyi’ gününde senin gözüne pek görünmezler. Kesinlikle ‘iyi’ gününde (insanın nefsine hoş gelse de) yalakalık yapmıyor diye onları unutup, sırf ‘iyi’ gün dostlarını onların önüne koyma. Bence insan anne-babasına, kendi uzerinde emegi geçenlere ve ‘kötü gun’ dostlarına karşı (alenen kotülük yapmıyorlarsa) her zaman haksızdır! Boyle bilirse, hiç bir zaman araları bozulmaz bu insanlarla…

Son bir menkıbeyle bitireyim: Adamın biri nehir kenarında yürürken bogulan bir adamı goruyor. Hemen atlayıp adamı güç bela kurtarıyor fakat bogulmak uzere olan adamın çok sevdigi şapkası nehirde sürüklenip gidiyor. Bogulan adam: “Allah razı olsun kardeşim, sen olmasan bogulacaktım” diyor.

Fakat yıllar geciyor, aynı mahallede yaşayan bu iki adam arasında ufak-tefek olaylar yaşanıyor. Bu ceviz kabugunu doldurmayacak olaylar yıllar geçtikce (zamanında bogulmaktan kurtarılan) adamın gözünde birikiyor ve en sonunda agzından şu sozler çıkıyor: “Bu adamın kimseye bir faydasını görmedim. Hatta çok sevdigim şapkamı da bunun yüzünden kaybettim bir zamanlar”.

Evet, tiksindik bu adamın yaptıgına… Fakat bu duruma “biz de düşüyor muyuz acaba?” diye düşünmeliyiz…

Sözlerim önce nefsimedir…

——————————

PS: Sevdigin/saydıgın/sana emegi geçen iki kişinin arasının bozuk oldugunu gördükten sonra aralarını yapmaya çalışmamakta vefasızlıktır! Fakat tartışmada (kendimize gore) haksız gördügümüz tarafı da bozmamak gerekir, “abi/abla oyle şeyler soyleme, sana yakışmaz” gibi laflarla – tam agızlarından kırıcı birşey çıkacakken, laflarını keserek – ortamı yumuşatmaya calışmalıyız.

PPS: Kişisel olarak kimsenin kalbini kırmak ya da nefsine hoş gelmeyecek şeyleri yuzlerine söylemek istemem. Fakat sevdigim ve/veya saydıgım insanların (kendime gore) hatalarını görüyorsam uyarmayı gorev bilirim. Karşımdaki anlar yada anlamaz. Ben karakterimin geregini sergilemek zorundayım. Allah şahit kimseye şirin gözükme gibi bir niyetim hiçbir zaman olmadı, inş. bundan sonrada olmayacak!

—————————–

^Kaynak: ‘The History of the Mohammedan Dynasties in Spain’ by Aḥmad ibn Muḥammad Maqqarī ve Ibn al-Khaṭīb

*Fakat Efendimiz o kadar da dengeliydi ki, bütün sahabeler yinede içten içe Efendimizin en çok kendilerini sevdigini sanardı.

**Iyilik yap denize at misali… Balık bilmese de Halık bilir. O’nun (c.c.) bilmesi yeterdir!

Read Full Post »

“Kim bir kul hakkı yemişse derhal o kardeşi ile helalleşsin. Çünkü (kıyamet günü) dirhem de geçmez dinar da. Böyle olunca o (hak yiyen) kişinin sevapları alınır o adama yüklenir. Eğer sevapları yoksa o hakkını yediği adamın günahları buna yüklenir.”

Hadis (Buhari, Rikak, 48)

 

Bu gunlerde herseyin (e.g. kitap, film, bilgisayar programi) korsani internete dustugu icin cok rahat bir sekilde ulasabiliyoruz ve dolayisiylada ucretini verip satin almak yerine korsan sitelerden indirmek nefse daha hos geliyor. Ancak bunlarin kul hakki oldugunu o an unutabiliyor, hic bilmiyor yada onemsemiyoruz. Oysaki bu konudaki fetvalar cok net; korsan kul hakkina girmektir ve haramdir – hakkina girilen kisinin musluman olup olmamasi da korsani helal saydirmaz.

Bu konuda yapilabilecek cok sey var:

1- Toplumu asagidaki konularda egitmek ve korkutmak (sadece kanunla degil, uhrevi olarakta).

i- Korsan nedir?

ii- Kul hakkinin onemi ve korsanla alakasi

iii- Kul hakkina girmenin uhrevi cezalari

2- Kul hakkini affetmenin onemi ve faziletini anlatmak.

3- Korsanla ilgili yeni ictihatlar.

Ornek:

i- Bir filmin TVye dusmesi onun sonradan bir site uzerinden izlenmesini helal yapar mi?

ii- *Eger bir programa ihtiyac varda, fiyati cok pahali ise bunun korsan olarak indirilmesinin gunahi nedir?

*Bedava alternatiflerinin gelistirilip indirilebilecegi siteler uzerine calismalar onemli olabilir bu konuda – yapanlara sevap kazandirir. Bu tarz STK ve gruplar devlet tarafindan tesvik edilmeli – eger yoklarsa kurulmali.

iii- Bir filmin vizyona cikisindan (yada kitabin basimindan) sonra belli bir sure gecmesi onu bedava izlemeyi (okumayi) helal yaparmi?

4- Kul hakkini odemeyi kolaylastirmak.

Son konu su acidan cok onemli. Maalesef korsanina ulastigimiz cogu sey (e.g. film, kitap) hayatta hic bir zaman tanismayacagimiz/ulasamayacagimiz insanlar tarafindan uretilmekte (mesela Hollywood filmleri, unlu yazarlar). Buda ozellikle bu tarz insanlara kul hakkini odemeyi cok zorlastiriyor. Bu nedenlede bu konuyla ilgili ozellikle internet uzerinden birseyler yapmak lazim.

Benim aklima gelen fikirde, bir website uzerinden isteyenler hizlica bir (online) form doldurup (sorular: kime, kimden, neden, ne kadar – istenirse gonderen ‘gizli’ olarakta kalabilsin), istedikleri miktarda parayi bu guvenilir siteye yukleyecekler. Bu site calisanlarida paranin gonderildigi kisiye ulasip onlara bu parayi ulastiracaklar. Siteyi kuranlarda reklamdan yada araci ucretiyle para kazanabilirler – bu sayede zarar edilmemis olunur. Gonderilen insana ulasilamiyorsa onun adina (yada hayrina) bir vakfa’da aktarilabilir.

Boyle bir siteyle ilgili en buyuk sorun tabiki guvenlik ve seffaflik olacaktir. Bu sorunda ancak bu is devlet eliyle (yada guvenilir bir cemaat araciligiyla) yapilirsa cozulur.

Bu tarz seylere muslumanlar olarak kesinlikle ihtiyacimiz var. Yoksa mahser gunu halimiz harap! Ozellikle Hollywood yonetmenleri/oyuncularina ve unlu (hem Turk, hem yabanci) kitap yazarlarina karsi…

Ayrica, belki bu tarz seyler gayrimuslimlere dinimizin guzelliklerini sadece lafla degil, temsille anlatma ve sergileme konusunda da yardimci olacaktir… Insaallah bu tarz seyleri once kendi aramizda, sonrada ingilizce ve diger diller araciligiyla butun dunya muslumanlarina yayabiliriz…

Dua ile…

Read Full Post »

“Ben yerlere ve göklere sığmadım, ancak mü’min kulumun kalbine sığdım.” – Hadis-i kutsi olduğu rivayet edilir

Ey Rabbim!

Ben ancak kalplere sığarım diyorsun, amenna!

Peki benimki de var mı bunların arasında?

Cünkü dolmuş kir ve pasla;

Benim kalbime de sığar mısın acaba?

Ey nankör nefis!

Neyim var ki Rab’dan gayri soruyorum;

Soruyorum, çünkü dolmuş kalbim:

Mal ve şan-şöhret sevgisiyle;

Kalmamış gibi başka yer;

Solmuş vefa çiçeklerim!

Read Full Post »

İnsan ölünce, (arkasında bıraktığı) üç şey hariç ameli kesilir. Bunlar: (i) Sadaka-i cariye, (ii) faydalı ilim ve/ya eser, (iii) dua ve istiğfar eden salih evlat.” – Hadis (Müslim)

Fâniyim, fâni olanı istemem. Âcizim, âciz olanı istemem. Ruhumu Rahman’a teslim eyledim, gayri istemem. İsterim, fakat bir yâr-ı bâki isterim. Zerreyim, fakat bir şems-i sermed isterim. Hiç ender hiçim, fakat bu mevcudatı umumen isterim.” Bediuzzaman Said Nursî (Sözler)


Hayat gayemi soranlara derim ki:

Benim hayatta birkaç gayem var; bunlar da (yapabildigim kadarıyla) Allah’a iyi bir kul, Efendimiz(s.a.v)’e iyi bir ümmet, anne/babama iyi bir evlat, kardeşlerime iyi bir abi, eşime (olursa!) iyi bir eş/koca, ögrencilerime (olursa!) iyi bir hoca/ögretmen/rol model, çocuklarıma (olursa!) iyi bir baba, arkadaşlarıma iyi bir dost olmaktır; ve vatan(lar)ımın da iyi bir ferdi olmaktır

Bunların dışındaki hiçbir şeye de (e.g. mal, mülk, makam, gelecek korkusu) kafamı yormam çünkü Ibrahim Hakkı hazretleri gibi “Mevlam gorelim neyler, neylerse güzel eyler” derim. Bugüne kadar nasıl korudu ve kolladıysa, bundan sonra da öyle korur ve kollar.

Taşıyamayacagımız hiç bir yükü *yüklemez O(c.c.)!

Dua ile…


* Bakınız: Bakara, 286

PS: Hayat kısa; gereksiz/faydasız oyunlara, eğlencelere harcanmayacak kadar kısa! Yapacak iş ve öğrenecek ilim de çok! Bu yüzden bilim-ilim-irfan ehlinin yanına tabir-i caizse “kapak atmaya” calışacagım. Onlar bize bu kısa ömrü nasıl bereketlendirebileceğimizin yollarını göstereceklerdir.

Read Full Post »

1- Yaptigimiz isin iyi veya kotu oldugunu nereden anlariz?

“O isi yaparken Allah’a kavusmak (olmek) korkutmuyorsa o is iyidir; hayir, rahatsizlik duyuyorsaniz o is kotudur” (Reca bin Hayve)

2- Seytan namaz kilmayan (alni secdeye inmeyen) bir adama:

“Ben Hz Adem’e bir kerecik secde etmedigim icin cennet’den kovuldum; sen is her gun bes vakit namazin her secdesini terk ediyorsun… Acaba halin ne olacak?”

3- Yuzme bilmeyen cimrinin birisi denize dusmus ve etraftakiler kurtarmak icin “Ver elini” diyorlarmis, ama adam bir turlu vermemis…

Onu iyi taniyanlardan birisi “Al elimi” deyince, adam uzatmis…

4- Kanuni Sultan Suleyman merakindan, zamaninin Islam alimi (her soruya cevap vermesiyle meshur ve ayni zamanda Sut kardesi olan) Yahya efendiye Osmanli’nin sonunun nasil olacagini soran bir mektup yazmis…

Cevap olarakta Yahya efendi “Neme gerek” yazmis; Kanuni bu cevaba sasirmis ve hikmetini bizzat kendisi sormak icin yola koyulmus…

“Kardesim, neden soruma cevap vermedin?” deyince; “Cevap verdim; bir devlette haksizlik ve zulum yayilir, bunu isitip gorenler Neme gerek derlerse, o zaman o neslin yok olmasini bekle”

5- Bir inkarci, Islam alimine 3 soru sorar:
i) Allah varsa bana goster
ii) Her isi Allah yaratiyorsa neden suclu ceza gorur?
iii) Seytan atesten yaratildiysa, cehennem atesi nasil ona etki eder?

Alim yerden bir kerpic parcasi alip onun basina calar… Basi aciyan inkarci solugu hemen mahkemede aliverir ve Hakim alime sorar: Sen bunun basina vurmussun oylemi?

Alim: Bana 3 soru sordu, bende ona cevap verdim
Hakim: Nasil?
Alim: Allah varsa bana goster demisti; basinin agridigini iddia ediyorsa gostersin… Iki, herseyi Allah yaratiyorsa ben neden suclu olayim? Uc, Topraktan olusan kendisine (yine topraktan olan) kerpic nasil etki ediyor?

Sonuc: Beraat

Read Full Post »

Our eyes have been blurred with distractions
Our eyes have become blurred with distractions. We lost touch with the realities of this life.
Note: Scroll down for the English version of this post

Hayatın anlamını araştıran/sorgulayanların çoğu zaman, dinleri ve Allah’ı tamamen yalanlayanlardan olmasını anlamıyorum; gerçekten anlamıyorum!

Soylemeliyim ki hiçbir zaman bulamayacaksınız; egonuzu (nefsinizi) yenip/dizginleyip, Hakk’ın (c.c.) önünde eğilmediginiz surece! Biraz sert bir cevap gibi gelebilir ama gerçek bu. Samimiyetle O(c.c.)’nu bulmak istersek, ben Allah’ın bize ‘doğru yol’u gosterecegine inanıyorum. Buna siz de inanın!

Shakespeare, Tolstoy, Dostoyevsky, Dickens, Orwell’i okumak/anlamak için harcadıgımız zamanın onda birini Allah’ı (şimdilik varlıgına inanın ya da inanmayın) tanımaya/anlamaya harcasak da ondan sonra kararımızı versek.

Bir köpek dahi sahibini tanıyorsa, insan kendisini yaratandan geleni hayli hayli tanır. Kendi tecrübemden konuşuyorum. Kuran’a bakın; ve size (herkesinki farklı) tesir edecek öyle ayetler karşınıza çıkacak ki “işte bu kitap beni Yaratan’dan gelmiş!” dedirtecek!


Ek: İşe nasıl bir mucize ve ne kadar önemli birisi oldugunu tefekkür ederek başlayabilirsin. Ben de (beni etkileyen) bir örnekle yardımcı olmaya çalışayım: Mesela senin gibi bir insan dünya tarihinde olmadı; olmayacak! Eşsiz bir insansın! Allah seni (evet sadece seni!) yaratmak için annenle babanı tanıştırdı ve kalplerini birbirlerine ısıttı. Annenin 300 küsür yumurtasının arasında, babanın da milyarlarca spermi arasında seni yaratacak kombinasyonu seçti. Aynı şey, anne-baban ve dede-ninelerin için de gecerli… Onların anne-babası için de… Onlardan önceki nesiller içinde… Bu halkada bir tane eksik veya degişim olsaydı, sen olmayacaktın!

Ek 2: Arzu ederseniz ‘Evrim teorisi‘ (ingilizce) ve ‘hayat gayem‘le ilgili yazdıgım eski yazılarıma da göz gezdirebilirsiniz…

rumi_mevlana

People who’ve asked me “what is the meaning of life?” had one thing in common: Outright denial of all religions and (any idea of a) God

This is what I can’t understand; I really can’t!

Most of the time, any answer I gave would be thrown back at me with distaste. Sorry but – as a friend whose willing to help you – I’ll tell you what I believe and try backing them up with as much evidence (which convinces me) as possible, but it is up to you to be convinced or not. I don’t have the power to tune anybody’s heart or mind…

For me: Without religion, there’s no* meaning to life! Otherwise life just becomes: “You live because you were born; you had no choice!”

“Life was just an accident and your sperm happens to be the (un)lucky one out of the zillions that your father produced – also the same applies to your father; and his father… You just have to put up with it.”

Having no sense of meaning in life is why many people who have no belief in God and the afterlife commit suicide or waste their life (e.g. drugs, night life, gambling, games); and the one’s who don’t, live in constant fear of death – especially when they get older…

There can only be one “true” religion in the world – others will have no, some or a lot of truth in it but can’t be the “true religion”; and everybody has to make it their primary aim to find it! We spend hours reading Orwell, Shakespeare, Tolstoy, Dostoevsky’s works (rightly so! they can teach us a lot) but rarely do we look at the books which have (trying to word it as an objective person) “supposedly” been sent to us by God himself. Why aren’t we curious about them? How many of them have we read?

The true religion has to answer all reasonable philosophical questions which come to mind, whilst not contradicting scientific and historical facts… Also this doesn’t mean that we must “like” the answers that are given. Truth almost always hurts.

I believe I’ve found it and it has stood the test of time, however what convinces me may not convince you/others. Therefore everyone’s on their own conquest to find the truth and the true religion – the thing that will give our lives a meaning.

Please see my post God of Science for a few arguments on the existence of God (and the wrong belief that current scientific knowledge in genetics is incompatible with God). Happy to discuss any points…

*Read Albert Camus and other ‘existentialist’ philosophers (e.g. Sartre, Nietzsche) if you don’t believe me – they were atheists and believed that life had no meaning, so try(!) enjoying it while lasts…

Rumi-Quote-Ways-to-Jannah
There are as many ways to Paradise as there are human souls – Rumi

PS: There is a school of thought which believes that we’re made up of life, soul and body. Thus as long as we’re alive, the soul is tied to the body (via life). This can explain why we become unconscious (and ‘blackout’) when we faint. However when we die, we will not be unconscious as the ‘tie’ that is life (as we understand it) does not exist anymore. Thus the soul is free to travel (and get rid of the shackles/limitations of the body) and meet the Creator. Please read around the idea if interested. Happy to discuss…

PPS: I respect everyone’s beliefs – and lack of it. It is their own life choice at the end of the day! However it would selfish of me not to share/propagate something that I believe is to be true (i.e. belief in the existence of an omniscient and omnipotent God).

Read Full Post »

Bu yardımlar, kendilerini Allah yoluna vakfeden yoksullar içindir. Bunlar yeryüzünde dolaşıp geçimlerini sağlama imkânı bulamazlar. Halktan istemekten geri durmaları sebebiyle, onların gerçek hallerini bilmeyen kimse, onları zengin sanır. Ey Resulüm, sen onları simâlarından tanırsın! Onlar yüzsüzlük ederek halktan bir şey istemezler. Şunu bilin ki, hayır adına her ne verirseniz mutlaka Allah onu bilir. (Bakara, 273)

(i) Cok hosuma giden bir ayet. Cunku Allah’tan baskasından birseyler istemek hep zor gelmistir bana. Bu yuzden gencligimde ailemden uzak gurbetde kaldıgım zamanlarda dahi, kimseden maddi (sorunlar olmasına ragmen) yardım istemedim. Allah(c.c.)’a guvendim ve O’da bin sukurler olsun hic kimseye muhtac etmedi beni (ve kardesimi)… Fakat zor o gunlerimde benim halimi soran/arastıran, ve yardım teklif eden insanlar oldu. Onları hic unutmadım; unutturmasın Allah!

Bu ayetden kendime de (ins.!) bir ders cıkardım: Dostlarımla, zor durumlarında gelip benden yardım isteyebilecekleri sekilde samimi olmaya calıstım. Bu sayede ne onlar yardım isteme konusunda kendilerini kotu hissediyorlar, ne de ben yapmam gereken bir isten kacmıs oluyorum. Insanız, dusmez kalmaz bir Allah’tır! Kimin ne zaman (maddi yada manevi yonden) kayacagı belli olmaz. O gunlerde dostlarımıza sahip cıkmalıyız. Onlar anlatmazsa, biz bulmalıyız.

(ii) Roller Coaster’a ilk bindigimde hic korkmamıstım ama hemen ardından ikinci kez bindigimde korktugumu hissettim; ki tam tersi olmalıydı normalde…

Bunun nedenini dusundugumde ilk bindigimde Allah’ın beni koruyacagına ve onun izniyle birsey olmayacagına tam guvendigimden Roller Coaster’da eglenebildim. Fakat hemen sonrasında tekrar bindigimde Allah’a (kalben) guvenden daha cok kendime, cesaretime ve tecrubeme guvendim; tabi Allah’da bunun icin kalbime korku verdi…

Allah’a ne zaman tam olarak guvensem, kalbime sekine verdi ve ben o isten/durumdan alnımın akıyla ve heyecanlanmadan cıktım (gerek is mulakatı olsun, akademik sunum olsun yada daha deminki ornekteki gibi adrenalini yuksek aktiviteler olsun)…

Allah(c.c.) bize kendine tam inanan ve guvenenlerden eylesin!

(iii) Ben yıllardır sabahları kahvaltı yapmayan bir insanım. Bir cay icerim, kahvaltımı ise ogle gibi yaparım. Fakat Ramazanın daha ilk gunu – sahurda yemek yemis olmama ragmen – sabah okula giderken acıktıgımı hissettim. Kendi kendime “daha iftara 11-12 saat var. nasıl dayanacagım?” diye soylenirken, aklıma “sen zaten kahvaltı yapmazdın! ne acıkması?” dedim. Bunun (Seytanın ve/yada nefsin ufledigi) bir vesvese oldugunu anladım, ve hemen o saniyede aclıgım gitti. Butun gun boyuncada hic acıkmadım, uzun ve yorucu bir gun olmasına ragmen.

Insanin ruh haleti her gun, hatta her saniye bile aynı olmayabiliyor; ve Ondan(c.c.) farkında olmadan uzaklasabiliyoruz. Bize devamlı Allah’ı hatırlatacak arkadas ve objelere ihtiyacımız var!

PS: Sunnetullah’ın daha fazla arastırılması ve halka ogretilmesini cok onemsiyorum – bizim hayata olan dar bakısımızı genisletecektir

Read Full Post »

Abstract

Muslim scholars’ contribution to Life, Earth and Social sciences is usually overlooked today due to the ‘Golden age’ of the Islamic world coinciding with the ‘Dark Ages’ of Europe. This leads to an understanding within the general public that Muslims did not contribute to Science at all; sadly this conception is also shared by many Muslims. So if today’s Muslims share the wrong belief that their ancestors have achieved nothing in the past, how can they themselves then go on and become successful in the present and future?

Logo of '1001 Inventions of Muslims' exhibition

Logo of ‘1001 Inventions of Muslims’ exhibition

Due to the curious nature of mankind, it was not easy to ignore the celestial bodies of different sizes and colours which appeared in the sky during the day and night for ancient civilisations and mankind have been in awe of these shiny things throughout history and tried their utmost to understand the vastness of space and the infinitely looking numbers of celestial bodies which were visible to the human eye. They tried to comprehend what they were doing there and what purpose(s) were they serving. Especially the movements, positioning and the resulting effects of the sun, the moon and nearby stars were intensively observed to make sense of seasons, Earth’s movements and mark the passing of days, months and years.

Following the decline of the Roman Empire, Europe entered a period called the ‘Dark Ages’ by Western scholars to emphasize the cultural and economic decline that occurred in the continent. However it is usually misunderstood by the public as an age of stand-still in terms of science, economy and health issues which encapsulated all the world populations – which of course was not the case. What was supposedly a Dark Age for Europe was when there were significant improvements and discoveries in Astronomy, Mathematics and Medical sciences just a few thousand kilometers away in the Middle East, where Arab (and/or Arabic speaking) scholars were using what the Ancient Greek and Far East scholars had observed in the past to build upon and find new things which would transform the life standards of mankind and increase the understanding of the natural world.

As far as Astronomy (not forgetting other areas such as mathematics and biology) was concerned, Arab (and/or Arabic speaking) astronomers of the era were regarded as the masters of the field. Their achievements – which are usually overlooked by today’s academics, and not surprisingly, by the public, have played a crucial role in the development of this enthralling science which existed since humankind set foot on earth.

Ancient Greek scientists had observed that the North Star (which is named Polaris by modern scientists today) appeared lower in the sky as a person traveled to the South and thus made suggestions that the Earth could be spherical. Muslim scholars, inspired by the Quran and the teachings of the Prophet, set on a journey to understand the natural world to get to know the creations of the Creator better started to research the literature produced by past scholars. Only a few centuries after the founding of Islam (in 610 AD), the Bedouin Arabs of the past became the great thinkers of the time and Arabic became the ‘Language of Science’ and most world renowned scholars of the time knew or learnt Arabic to be able communicate with the best of the best of their time in the ‘House of Wisdom’ in Baghdad. Nearly all available literature in the Sanskrit and Greek languages which contained a wealth of information about many sciences including Astronomy and mathematics, such as the one aforementioned about the North Star, would be translated into Arabic and made available in many libraries (especially at the House of Wisdom) across the Islamic empire (The Abbasid Caliphate was the Islamic state of the time). The available information would then be discussed amongst the greatest scholars of the time. Also the rulers (called ‘Caliphs’ in the Muslim World) were usually interested in natural sciences and this would mean a lot of encouragement to scholars in term of high salaries, bonuses and higher social status amongst the public.

However, Astronomy stood out from other sciences in Islamic states because it was related to the worshiping of God, Allah. Muslims have the obligation of facing the Kaaba during the daily prayers and doing that requires the pinpointing of the direction of Mecca from any location. It went as far as mosques employing professional astronomers (called muwaqqits), who helped Muslims pray to the right direction and at the right time during the day. Muwaqqits were also important when determining the start of the month of Ramadan and certain religious dates such as the Hajj period and how to get there through the shortest possible route.

Baghdad (capital of present day Iraq) became the centre for scientists in the 9th century and many libraries and observatories were present. The Caliph would have his own dedicated group of mathematicians, geographers and medical scientists who would analyse past literature and find new cures, calculate distances and how long it would take to a certain place. Naturally, this encouragement of scientists bared its fruits and in the 11th century. Abu Rayhan al- Biruni made remarkable conclusions by mentioning that planets were possibly moving elliptical orbits rather than circular ones. Muslim scholars even made calculations about the Earths circumference by walking in the Syrian desert until they realised that the North Star had moved by one degree according to their vision and then calculated the value of 37369 km which was correct by over 90% (True figure is just over 40000 km). They even started to challenge theories which had held on for centuries using the Quran as a platform to build upon. One example of this occurred thorugh Fakhr al-Din al-Razi, who lived between 1149–1209, rejected the Aristotelian and Avicennian notion of the Earth’s centrality within the universe in his book Matalib (Volume 4), but instead argued that there are “a million worlds (alfa alfi ‘awalim) beyond this world such that each one of those worlds be bigger and more massive than this world as well as having the like of what this world has.” To support his argument, he even cited the Qur’anic verse (Surat-ul Fatiha, verse 1), “All praise belongs to God, Lord of the Worlds,” emphasizing the term “Worlds”; thus making other scientists think outside the box and let them know what he thinks about the Earth being the center of the universe (and indicating also the possibility of multiple universes might have existed, again which was in contrast with the common views of that age).

Another example of a Muslim genius in the era was Khawaja Muḥammad ibn Muḥammad ibn Ḥasan Ṭūsī (more commonly known as Nasireddin) who lived from 1201 to 1274 and born in the city of Tus, Khorasan (in Iran) who has about 150 works in a variety of fields including Astronomy, Biology and Mathematics. He was very influential when convincing the Mongol ruler Hulagu Khan (another ruthless leader, one of the grandsons of Genghis Khan) to build an observatory for establishing accurate astronomical tables for better astrological predictions. He was the first to publish a work on Trigonometry independent of astronomy and geometry effectively establishing it as a separate field. He provided proof for the ‘law of sines’ for plane and spherical triangle (which was used by Copernicus also) is still taught today to Mathematics students. There could be an encyclopedia of books written just about him and his works. But how many people know the name of this true great let alone his works?

Sophisticated (and expensive) instruments from astrolabes to quadrants, sextants to sundials were made available for use by the state to any researcher with credibility. Astrolabes – which were succeeded by sextants afterwards, have been labelled as the most important astronomical device before the telescope. They came very close to solving the inconsistencies found in Claudius Ptolemaeus’ model (which has become nearly synonymous with the superseded Geocentric model) and couldn’t find the ultimate correct answer due to uncharacteristically not being able to start without any assumptions in this occasion (due to wrong evidence from past literature being shown as facts) and by making the wrong assumption that the Earth lay at the centre of planetary orbits.

In a period dismissed by most scientists today as the ‘Dark Ages’ where supposedly nothing blossomed in terms of intellectual and academic purposes, there were near miraculous discoveries in the Islamic world and the Middle East. But it is more saddening to see that even the Muslims do not know and/or acknowledge the achievements of their ancestors such as Al-Biruni, Ibn Sina (known as Avicenna in the West), Ibn Rushd (aka Averroes), Al Khwarizmi (who is called the father of Algebra), Abu Al-Qasim Al-Zahrawi (aka Albucasis – most renowned surgeon of his time), Al-Kindi, Ibn Khaldun (famous historian and philosopher – best known for his book ‘Muqaddimah’) etc. The list can go on forever so while even when most of the Muslim world does not recognise the abovementioned names, no one can blame the non-Muslims for doing the same (these comments are general and does exclude the few distinguished and objective academicians of today and the past). The new generation of Muslims must be encouraged to learn from their ancestors, acknowledge the things they have achieved and combine it with today’s knowledge and make it their ultimate goal to understand the physical world just like they did in order to understand the creation (and the Creator) and carry on being in awe of the things he has created. The early Islamic states have paid enormous attention to natural and life-sciences as did the Ottomans and thus were the global forces (in terms of knowledge, economy and political power) of their times. Isn’t it time Muslims did the same?

A few Famous Quotes Inspiring Muslims to Seek knowledge and Contribute to Sciences

“Travel through the lands (Earth) and try to understand (observe) how He began creation.” [Holy Quran, The Spider, 29:20]

“Have those who disbelieved not considered that the heavens (sky) and the Earth/land were a joined entity, and We separated them; and made every living thing from water?” [Holy Quran, The Prophets, 21:30]

“Whomever teaches me a word, I will be his/her slave for 40 years” [Fourth Caliphate of Islam: Ali bin Abu Talib]

“Be a teacher, or a student, or a listener, or one who encourages seeking knowledge; but never be the fifth, or you will be perished” [Prophet Muhammad]

“(Useful) Knowledge is like a Muslim’s lost property. They must seek to find it!” [Prophet Muhammad]

“The death of an Alim (scholar) is the death of the Alam (world/universe/creation).” [Prophet Muhammad]

References (and Further Reading)

  1. Adi Setia (2004). “Fakhr Al-Din Al-Razi on Physics and the Nature of the Physical World: A Preliminary Survey”. Islam & Science, Winter 2004. findarticles.com/p/articles/mi_m0QYQ/is_2_2/ai_n9532826/
  2. Berggren, J. Lennart (2007). “Mathematics in Medieval Islam”. The Mathematics of Egypt, Mesopotamia, China, India, and Islam: A Sourcebook.       Princeton University Press. ISBN 978-0-691-11485-9.
  3. David A. King (1993). Astronomy in the Service of Islam.  Aldershot, U.K. Variorum
  4. George Saliba (1994), A History of Arabic Astronomy: Planetary Theories During the Golden Age of Islam, p. 233–234, 240. New York University Press, ISBN 0-8147-8023-7
  5. John David North (2008). Cosmos: An Illustrated History of Astronomy and Cosmology. University of Chicago Press. ISBN: 0226594416
  6. Jonathan Lyons (2009). The House of Wisdom. Bloomsbury. ISBN 1596914599.
  7. Ragep, F. Jamil (2001). “Freeing Astronomy from Philosophy: An Aspect of Islamic Influence on  Science”. Osiris, 2nd Series 16 (Science in Theistic Contexts: Cognitive Dimensions), pp49–71. doi:10.1086/649338.
  8. Encyclopaedia Britannica
  9. Science and Islam by Ehsan Masood – A nice read!

PS: Terrorist groups have unfortunately blackened the name and the beautiful face of Islam. We must take a stand against all oppressors: whether they are carried out by radical groups such as the Al-Qaeda or ISIS, or by states (e.g. Chinese oppression on Uyghur Turks, Israel’s oppression on Palestinians) – through diplomacy, boycotts, and/or military intervention (without causing any more civilian casualties, final option!).

We must realise that every ideology-belief-religion (e.g. Fascism, Marxism, Christianity, Social Darwinism) has been – and some are still being (e.g. Capitalism, Tribalism) – used to suit a political agenda of a few rulers/elite class (whether we realise it or not). These (mentally, spiritually) corrupted individuals/groups have caused nothing but oppression and/or death to millions. Unfortunately the same agenda has now been put into play via the use of wrong interpretations of Islam (e.g. Wahhabism) to spur on uneducated, alienated and ‘lost’ youth to join the ranks of these supposedly “Islamic” terrorist groups. There is no terrorism in Islam. As the highly respectable scholar Fethullah Gulen put it: “A Muslim cannot be a terrorist and a terrorist cannot be a Muslim!”

PPS: We must stop calling the science carried out by Muslims in the golden ages as “Islamic Science”. Science is an objective field which belongs to nobody, it belongs to all of us. There is no Islamic, Christian or Jewish Science.

We must also stop saying Muslims do not contribute to science today. That is not true. You will see a Muslim scientist in almost all (large scale) labs and/or projects in virtually all areas of science. However, the problem is that our ‘brains’ are not valued in our ‘not-so-Islamic-but-Islamic-in-name’ countries thus we serve countries which provide us a platform to concentrate on our research. These are the Western countries! Thus (rightly so!) these countries also get all the credit…

Read Full Post »

Older Posts »