Feeds:
Posts
Comments

Posts Tagged ‘populism’

Noam_Chomsky_portrait_2015

Günümüzden (dünyaca ünlü) Chomsky, Hawking, Dawkins ve (bizden örnek) Ahmet Altan (birazda Ilber Ortaylı), eskilerden ise Newton, Einstein, Nietzsche, Descartes, Zola, İbn Rüşd, Freud, Kant, Camus, Sartre, Orwell, Russell, Marx gibi insanlar, fikirlerine/teorilerine katılalım-katılmayalım, gerçek entelektüellerdir. (NB: Listeyi bilerek uzun tuttum; kendime göre her türden entelektüele örnek vermek için)

“And those who were seen dancing were thought to be insane by those who could not hear the music” (Nietzsche) – Türkçe tercümesi aşağı-yukarı: Ve müziği duymayanlar, dans edenleri deli sanıyordu. Bana göre entelektüel/alim/üst düzey akademisyenlerin onları eleştiren/aşagılayan cahillere karşı durumunu açıklayan en güzel cümle. Hikmet/hakikat dolu.

 

Kendime göre (sıkıcı olsa da) genel bir çerçeve çizerek başlayayım: Entelektüel insanlar (aydınlar) normal halka nazaran çok akıllıdırlar. Hatta birçogu dahidir. Fakat birçok insanın aksine bu deha/akıllarını kurnazlıga ya da para/pul kazanmak için degil, ilim/bilim/kültür ögrenmeye harcarlar. Bundan dolayı çok okur – her türden (özellikle Felsefe) kitabı okur, konuyu araştırırlar*, ve gezerler; dünyadan her tür millet/kültür/insanla tanışmayı önemserler. Fakat konumuzla ilgili olarak, bu saydıgım özellikler (genel olarak) başkaları için sorun teşkil etmez. Entelektüellerin bunlarla beraber bulunan başka haslet/karakterleri de vardır – ve asıl bunlardır çogu kez onları (genel olarak) halk nazarında pek sevecen bir konumda bulunmalarına mani olan (NB: burada suç halkın/diger insanların, entelektüel insanların degil). Entelektüellerin bu özelliklerini kendi çapım ve gözlemlerime göre aşagıda (karışık-kuruşuk bir şekilde) sıralayacagım:

  • Entelektüeller öncelikle çok meraklı ve sorgulayıcıdırlar. Açık görüşlü olduklarından, genelde insanların tabu gördügü, konuşmaktan/sorgulamaktan korktugu konuları araştırmaya özel vakit ayırırlar. Başkalarının aklına dahi gelmeyen soruları düşünüp, bunların üzerine günlerce/aylarca kafa yorabilirler. Bu da dar görüşlü insanların hoşuna gitmez. Hayatlarını üzerine kurdukları saman çöpünden temelleri yıkma tehlikesi oldugundan, sorgulayıcı insanlar her zaman ‘problem’ teşkil eder bu insanlar için. Küfrün, şiddetin, cehaletin pohpohlandıgı bir ortam da varsa, bu insanlar için bir cennete döner o ülke. Tarihte birçok aydın/entelektüel ya ülkelerinde çok sıkıntı çekmiştir ve/ya da ülkelerinden ayrılmak zorunda bırakılmışlardır.
  • Entelektüel geçinenle gerçekten entelektüel olanlar yan yana geldiklerinde aralarındaki görgü/bilgi/kalite farkı hemen ortaya çıkar. Evvelki tipler bunu iyi bildiklerinden, entelektüellerle yanyana/karşı-karşıya gelmekten korkarlar ve etrafına toplananları da (kötüleyerek) bu insanlardan uzak tutmaya çalışırlar. Bilgili/entelektüel insanlar kadar başkalarının haset damarını azdıran/çatlatan ikinci bir insan tipi yoktur. Bunu para, mal/mülk, şan/şöhretle dahi başaramazsınız. Okuyup/araştırıp/farklı yerleri gezip, kendini devamlı geliştiren birisi bir sene önceki haliyle dahi büyük farklılıklar gösterir. Bunları yapmayan ise 20 yaşında nasıl birisiyse 50 yaşında da aşagı-yukarı aynı insandır. Aynı hata/yanlışları tekrar eder.
  • Hiç bir konuda kolay kolay kesin konuşmazlar. Olayları sadece siyah ve beyaz olarak görmezler ve hayatta gri hatların çok fazla bulundugunu bilirler. Ornegin aşırı-sag medya ve halkın önemli bir kısmından gelen o kadar baskıya ragmen ve kendileri ateist ya da başka bir dine mensup olsalar dahi “müslümanlar” ve “terörist” kelimelerini yanyana getiren bir entelektüel görmezsiniz. Cünkü olayın dinden/inançtan çok fakirlik, cehalet, savaş, hukuk/adalet yoksunlugu gibi diger faktörlerden etkilendigini bilirler. Bilmeyen ise fikrini beyan etmeden önce araştırıp, ögrenir.

Hayatta çogu (sosyolojik, biyolojik, psikolojik) olgunun kompleks oldugunu kavrayan bir insan, hiç bir kavrama “siyah” ya da “beyaz” diye bakmaz. Siyah-beyaz bakanları bir defa kandırmanız yeterli olacaktır; ve özellikle popülist liderler bunu çok iyi anlamışlardır ve (tabiri caizse) “mallarını iyi bilirler”. Ornegin “vatan elden gidiyor”, “ben gidersem başınıza kafirler/Ermeniler gelir”, “ezanlarımızın susturulmasına izin vermeyin”, “müslüman kardeşlerimize sahip çıkacagız”, “vatan hainleri hep okumuşların arasından çıkıyor” gibi basit/içi boş argümanlar, bizim halkımız gibi dini istismara çok açık, yıllarca ezilmiş ve ezik hale getirilmiş, devamlı “eski günler”in geleceginden korkan ve günü kurtarmaya bakan toplumlarda çok etkilidir. “Öteki”nin “siyah” olduguna bir defa inandırırsan ve halkı bu konuda kandırırsan, ömür boyu kazanırsın – ta ki başkası çıkıp bir gün senin “siyah” oldugunu gösterene dek. Oysa kompleks düşünebilen ve analiz yetenegi yüksek olan toplumlar/kişileri kandırmak (ya da ikna etmek) için daha yaratıcı argümanlara, somut başarılara ve transparanlıga ihtiyaç vardır. Bu da popülizm ve “ver mehteri/gazı” metodu ile işini yürütenlerin hoşuna gitmez.

  • Duygusal davranmazlar. Her daim akl-ı selim davranırlar. Bu da hemen-anında, (aşırı sagcılar ve dinciler gibi) ikna etmeden bir sonuca varmak isteyenleri çıldırtır. Örnegin Anadolu’da I. Dünya Savaşı sırasında devlet eliyle yapılan Ermeni katliamına karşılık “ama Ermeniler de bize saldırmış” denince, “Ha; tamam o zaman!” demezler. “Tamam haklı olabilirsin ama once bir anlat bakalım: Spesifik olarak kim kime, nerede, nasıl saldırmış? Bu saldırılara karşılık yapılan operasyonlarda öldürülen/sürülen Ermeniler aynı insanlar mı? Somut belgelerin var mı?” cevabı karşısındakini zor durumda bırakabiliyor.
  • Cogu zaman, örnegin bir tartışma oldugunda, iki “taraf”ın da istedigi cevabı vermezler. Dosta da “acı” (gerçekleri) söylerler; (danışan) tanımadıkları insanlara da. Kendilerini begendirme (“insanlar beni sevsin”) gibi bir dertleri yoktur. Belki de entelektüel potansiyeline sahip insanların en büyük trajedisi, cahillere kendini begendirme sevdasıdır. En samimi arkadaşları/aile/akrabaları dahi bir bilgi getirdiginde sorgularlar. Bazen “belki masumdur” diye “şeytanın avukatlıgı”nı dahi yapmaya hazırdırlar. Çünkü o kişinin/grubun ‘şeytan’ olup olmadıgı elde olan bilgiyle 100% kesinleşmemiştir. Ayrıca şeytanlaştırılanların çogu zaman ‘sesini duyuramayanlar’ ve/ya ‘ezilenler’den olduklarını bilirler – tarihte de çok örnekleri vardır çünkü. Bu da kendilerini halk (ve tanışları) nazarında popüler yapmaz; hatta belki kendilerinin dahi bu ‘şeytani’ grupların ‘sempatizan’ı olarak yaftalanmalarına yol açabilir.
  • Bir işi/projeyi analiz ederken somut kavram/kriterler üzerinden degerlendirirler. Bu da işlerini “ver mehteri/gazı” metoduyla ilerletenlerin hoşuna gitmez. Fakat halk çogu zaman bu tiplere daha çok kıymet verir – çünkü duymak istediklerini söylerler. Kahvehanelerde atıp-tutan adamlardan tutun, devletin en yüksek yerlerini (liyakati olmadıgı halde) işgal eden milletvekillerine kadar hayatın her alanındaki popülistlerin “kuru sıkı” argümanlarını hemen çürütürler. Diger insanlar gibi onların büyülerinden etkilenmezler. Bu da onların düşman görünmesi için yeterlidir, çünkü olaylara futbol takımı tutar gibi bakmazlar.
  • Dedikodu ve teyit edilmemiş bilgilere kafa yormazlar. Istedikleri cevapları alamadıkları için dedikoducu insanlar da zaten bu insanlardan uzak dururlar. Hatta kurdukları dedikodu halkalarında kötülerler…
  • Standartları yüksek oldugu için başkalarının çok memnun oldugu proje/durum/halleri dahi eleştirebilirler. Kolay kolay memnun edemezsiniz. Cünkü gozleri hep “potansiyel olarak ne yapılabilir?”dedir. “Büyük” resmi gördugunu herkes iddia eder/ediyor ama çok yönlü olmadan, her türden alanda araştırma yapmadan konuşan insanlarınki sadece lafta kalır. Bu da yaptıgı ufak işler için büyük (ve sürekli) övgü bekleyen ve eleştiriye gelemeyen insanların hoşuna gitmiyor.
  • Yaptıkları (büyük) iyilikleri (dahi) kimseye anlatmazlar. Etraflarında onları sevmeyen/haset eden insanlar ise anca dedikodularını yaparlar: “kimseye faydası dokunmuyor ama oturdugu yerden herkesi eleştiriyor.”
  • Herşeyden önemlisi entelektüel insanların bir duruşu vardır ve bunu hiç birşeye karşılık, hiçbir şartta degiştirmezler. Para/şan/şöhretle satın alınamazlar. Bundan dolayı hürdürler ve çıkar çatışmaları (conflict of interest) yoktur. Fikirleri için kimseye hesap vermek zorunda hissetmezler ve fikirlerini istedikleri gibi söylerler.
  • Bir konuda fikir beyan etmeleri ya da şimşekleri uzerlerine çekmeleri için başlarına birşey gelmek zorunda degildir. Durduk yere başlarını belaya soktukları çok olur. Ornegin (en geniş manasıyla – LGBT gruplarından tutun, müslümanlara kadar) mazlum/ezilmiş gördükleri insanları/grupları savunurlar ve bu devlet “büyük”lerinin ve takipçilerinin hoşuna gitmez – onları savunmaları için kendilerinin de mazlum olmalarına gerek yoktur (belki de onları başkalarından ayıran en önemli özellik bana göre), çünkü entelektüel bir sorumlulukları (intellectual responsibility) oldugunu bilirler. Emile Zola ve Alfred Dreyfus olayı buna çok güzel bir örnektir. Durduk yere tüm Fransa’yı karşısına almıştır.
  • Hiciv yapma yetenekleri (ve espri kabiliyetleri) çok yüksektir. Yazdıkları, eleştirdikleri insanların hoşuna gitmemesinin yanı sıra, belli bir seviyenin üstünde oldugundan birçok insan da ne söylemek istediklerini anlamayıp, negatif tavır takınabiliyor.
  • Makam dertleri yoktur. En iyi yerleri hak etseler de hiçbir bir makama talip olmazlar. Fakat o makamlarda oturanlar (ya da gözü olanlar) kesinlikle “bu adam/kadın benden daha fazla hak ediyor” deyip yerlerini bırakmazlar.
  • Bazıları çok sıkıntı çekmiş olmalarına ve geldikleri yerlere kolay gelmemelerine ragmen, ezik degildirler. Bundan dolayı ezik insanların hemen hemen hepsinde bulunan haset gibi hastalıkların damlası dahi yoktur (konuyla ilgili Eziklik semptomatolojisi isimli yazıma göz atabilirsiniz).
  • (Cok akıllı oldukları ve) Kelime dagarcıkları çok zengin oldugu için söylediklerinin/yazdıklarının anlaşılması birçok insana zor gelebiliyor. Başkalarının kendilerini anlaması için seviyelerini düşürme gibi bir dertleri de olmadıgından, bu insanları irite edebiliyor. Bazı (hasid) insanlar için ise bu neden dahi onları aşagı çekmek için yeterli: kendilerine karşı “kendini begenmiş/birşey sanıyor”, “burnundan kıl aldırmıyor”, “halktan degil/halkı anlamıyor”, “sanki kansere çare bulmuş gibi konuşuyor” gibi cümleleri çok kullanırlar.

Bu sebeplerden dolayı (genel olarak) insanlar entelektüelleri sevmez/sallamaz ve degerleri çogu zaman hayattayken bilinmez. Cogunluk onların hakkını vermek istemez. Öldükten sonra kıymeti bilinenler dahi çok azdır. “Sen nerden biliyorsun?” diyorsanız, “entelektüel” ya da “entelektüel gibi” diyebilecegim arkadaş ve Hocalarım oldu – ve onları gözlemledim kendi çapıma göre.

 

*Ilk başta saydıgım özellikler birçok akademisyende de vardır. Fakat çogu akademisyen entelektüel degildir – özellikle bizim ülkemiz gibi entelektüel kültürün oluşmamış/oturmamış oldugu ve popülistligin hala çok ekmek yedirdigi ülkelerde yetişenler. Bu yüzden müslüman entelektüellerin sayısı Batı’ya nazaran oldukça azdır. Ingiliz milleti bu konuda çok güzel bir örnektir; ve çogu Ingiliz akademisyen en azından “entelektüel gibi”dir. Yukarıda saydıgım birçok özelligi barındırırlar.

 

PS: Entelektüeller güzel sanatlar ve müzikle de çok ilgilidirler. Fakat konumuzla ilgili olmadıgı için yukarıda belirtmedim.

PPS: Konunun başlıgı Brexit referandum (2016) oylamasından önce (popülist) Ingiltere Adalet Bakanı Michael Gove’un “people in this country have had enough of experts” demesinden etkilenerek ortaya çıkmıştır. Bizde de bu tarz popülist söylemler çok sık kullanılır ve maalesef halkın hiçte azımsanmayacak bir kısmından itibar görür. Maalesef Ingiliz milletinin içinde de Ilber Ortaylı’nın deyimiyle (TR’ye göre nispeten daha az olsa da) **”kasabalı” ya da Marx’ın deyimiyle ***”lümpen” diye tabir edebilecegimiz ciddi bir topluluk var; ve bu tarz sözler onlarda da makes bulmaktadır. Brexit’in (ve dünyada buna benzer diger duygusal ama mantıksız kararlardaki) en büyük sebeplerinden birisi de bu insanlardır. Bu iki tip insan grubunun kesin ve keskin inanışları vardır. Senin de onlar gibi yaşamanı beklerler; ve kendi kriterlerine göre hakkında hüküm verirler (“agzinin payini” verirler). Entelektüel insanlar ise bu tipler tarafından sevilme/sayılmayı hiç önemsemedigi ve onlar gibi yaşamadıgı için her türlü ithama maruz kalabilirler (e.g. vatan haini, okumuş ama adam olamamış, boş işlerle ugraşan tipler)

 

**Hiçbir entelektüel birikimi ya da kayda deger zirai/ekonomik/sanatsal üretimi olmadıgı (hatta dogru-düzgün bir CV’si dahi olmadıgı halde) gözü devlete “kapak atıp”, memurluk ve/ya da önemli makamlarda olan tipler

***TDK’ya göre: içinde bulunduğu toplumun kültürüne yabancı düşen, sözde bilgili tutum ve davranışlarıyla itici olan; mensup olduğu sınıfın insanlarından kendini üstün göstermeye çalışan, bu yolda itici tavır ve tutum sergileyen, büyük bölümü işçi sınıfından (ya da ayak takımı tiplerden) oluşmuş insanlar. Bunlara iyi bir örnek sonradan görme siyasal islamcılardır.

Read Full Post »

This is a response* to the News Feature “The Turkish paradox: Can scientists thrive in a state of emergency?” (Nature 542, 286-288; 2017), which appeared in the scientific journal Nature.

First, I thank Alison Abbott (the author of the article)** for bringing the problems of Turkey and Turkish scientists to the fore. However, I have found some parts of this article to be factually insufficient. As a Turkish scientist working abroad, I contend that the country’s government is using its former political ally, the Gülen movement, as a scapegoat to cover up their own injustices and incompetence, and remain unaccountable.

It is obvious that this is a well-intentioned piece and the issue was covered due to concern for science and the safety of scientists in Turkey. But, some of the statements in the article require either a reference and/or that they state whose opinions they are. Just one example:

TÜBİTAK had been deeply infiltrated by the religious organization known as the Gülen movement, which is believed to have orchestrated the coup attempt. Over the past few decades, these followers of exiled preacher Fethullah Gülen had established themselves in Turkey’s military, judiciary and government offices, as well as in universities.

For me, the use of “infiltrating” and “believed to have orchestrated the coup attempt” are unfortunate. From what I’ve seen, the accused are ordinary Turkish citizens who happen variously to sympathise with none, little, some or most of Gülen’s teachings and – whatever you think of Gülen – have every right to work in any workplace in Turkey. Also “believed” means (at least should mean) nothing in the eyes of the law without concrete evidence.

There are other statements which I do not even want to get into:

Scientists generally agree that removing Gülenists from the system was necessary, and not just because of the coup attempt. ”

Which scientists agree with this? How do you determine that someone is a “Gülenist”? Is sympathising with some of Gülen’s teaching/ideas a crime?

So, the main question here is: where/whom/what is the reliable sources for this article? The individuals who stated these views do not have any additional information other than what they are being exposed to on pro-government media outlets and unfortunately have acted as a mouthpiece for the government’s propaganda. Over eight months has passed since the “15 July coup attempt” (intentionally put in inverted commas, as what happened that day was too strange an event to be called an ordinary “coup attempt”), and sceptics like me are still waiting for an independent investigation*** into what went on that day and whom was really to blame. Consequently, we are also waiting for concrete evidence linking Gülen, and more importantly, the tens of thousands of people (including thousands of academics, journalists and judges; see http://turkeypurge.com/ for comprehensive figures) whom the government have unconstitutionally sacked and/or jailed, to the “coup attempt”. Additionally, Gülen has repeatedly denied the accusations and – whatever you think of Gülen and/or his followers – the burden of proof is on the accusers (i.e. the Turkish government and the President).

I’d like to bring some context to the story: the Gülen movement has/had millions of followers in Turkey (and in over 160 countries around the world) and is well-known to have an emphasis on education, inter-faith tolerance and dialogue. Before our President (Erdogan) started closing schools, ordering the burning of books and purging/jailing academics whom he labelled as Gülen-“FETÖ”-related (anyone who does not fully support him will be included under this term; it’s only a matter of time!), almost everyone (and I mean everyone; many seculars and the religious) in Turkey wanted their children to attend their schools as they were well-known for bringing the best out of them – academically and ethic/morally. It is then a statistical inevitability that these people will be over-represented in most settings. They did not ‘infiltrate’, but rather deserved to be where they were. Also for the same reasons, almost everyone in Turkey is at least vaguely associated with the Gülen movement (e.g. via a friend, colleague, child’s attendance to a “Gülen-inspired” tuition centre); sometimes without knowing, as many Gulen-inspired people did not declare it publicly. Therefore it is possible to indict/imprison anyone, including President Erdogan himself, if being associated with the movement was a crime. And that is exactly what the government is doing, except that this criteria is only being used against anyone who is a non-loyalist and with a bit of influence; hence the numbers, reaching almost a hundred thousand imprisoned and/or dismissed from their posts.

Needless to say, if some of them have committed crimes for the benefit of Gülen, themselves and/or the movement, (after due process) it should be those individuals who pay the price and not the whole group. However, so far it seems like President Erdogan is not interested in finding criminals, but rather acting in a revanchist manner and destroying anyone who poses a threat to his one-man rule – starting first with the big fish; and choosing the Gülen movement as a scapegoat for the coup attempt was a masterstroke, as many groups in Turkey will find it believable. If Gülen orchestrated this coup attempt, he would have betrayed everything he ever stood for for the last five decades or so and, more importantly, his followers who didn’t know anything about a coup attempt and definitely would not support such an abhorrent event – in fact there is clear evidence that this was the case as even soldiers/generals who were dismissed/imprisoned as “Gülenists” had not taken part in the coup attempt. These just didn’t make sense, and were the main reasons why I chose to wait for an independent investigation to learn the full story (which has not happened, causing me to think that the government are intentionally hiding the truth) – before I can denounce him. Still waiting…

Finally, unfortunately, many academics in Turkey (especially the silence of secular academics was disappointing to say the least!) have stood quite when innocent people/academics/journalists/lawyers/teachers were being jailed/sacked for laughable charges (e.g. for downloading an app called “Bylock”; having an account in a legal bank called “Bank Asya”, owned by a “Gülen-inspired” group; contributing to charities such as “Kimse Yok mu?” which are led mostly by “Gülen-inspired” people). Now it is their turn unfortunately and no one is left to defend them or let their voices be heard in Turkey – as “Gülen-inspired” media (e.g. Zaman, Samanyolu TV****, Bugün), before they were all closed down, had great influence and allowed representatives of different ideologies/political parties to voice their opinions in their channels/newspapers/journals.

 

Addition to post (25/03/17): Over the last week or so, there were important statements made by: (i) the chief of the BND (German national intelligence agency) Bruno Kahl and (ii) the chair of the (US) House Intel committee Devin Nunes, essentially proclaiming that there was no concrete evidence linking Gülen and/or the Gülen movement to the “coup attempt”. These were then followed by a comprehensive report by the (UK) Foreign Affairs Committee, making similar points. These are significant statements contradicting the Turkish government’s rhetoric, thus the best way to clear themselves of any accusations (e.g. of faking a coup and making the most of it to silence opposition) is to allow an independent organisation to carry out an investigation into what happened on the 15th of July and the preceding days.

 

*This piece is a longer version of the (~200 word) Correspondence I have sent to the editors – which they have gracefully accepted (titled: Listen to the accused Turkish scientists). For an enhanced pdf version of the article, click here.

**I also thank Celeste Biever (Chief news editor at Nature) for giving me the opportunity to write and publish a response

***To make matters even more suspicious for sceptics like me, a shambolic/tragicomical investigation was carried out by the “15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu” (a committee comprising of 15 Turkish MPs; 9 from AKP, 4 from CHP, 1 from MHP and 1 from HDP), which concluded without quizzing any of: (i) the Chief of the General Staff, Hulusi Akar, (ii) Director of Turkish Intelligence, Hakan Fidan, (iii) Zekai Aksakallı, the general who allegedly stopped the coup plotters (iv) the Prime Minister, Binali Yildırım, (v) the President, Recep Tayyip Erdogan – although, at least the former three, should have been the first ones to be interrogated.

****I have not even watched Samanyolu TV (or Samanyolu Haber TV, their news channel) once since ~2014 but I know, although there was clear bias for people with similar beliefs to them (i.e. religious, moderate, and sympathises with Gülen’s teaching), people from most ‘sides’ – if not all – were being welcomed on their shows. Zaman (newspaper) and Bugün TV were different though: They really did have people of all beliefs/political parties/ethnicities feature frequently on their columns/shows/programmes.

 

PS: I declare that I do not have any financial conflicts of interest. I also do not contribute to or attend any Gülen-related activities since 2016. I wrote to Nature as I thought it was my intellectual responsibility to provide my views on the matter. I saw that the Turkish government were getting away with murder by using the “FETÖ” card on everything and anything – and many people were buying into it because they were a very convenient scapegoat.

References:

Abbott A. 2017. The Turkish paradox: Can scientists thrive in a state of emergency? Nature. URL: https://www.nature.com/news/the-turkish-paradox-can-scientists-thrive-in-a-state-of-emergency-1.21475

Erzurumluoglu AM. 2017. Politics: Listen to accused Turkish scientists. Nature. URL: https://www.nature.com/articles/543491c

Read Full Post »