Feeds:
Posts
Comments

Posts Tagged ‘salgin’

Önemli not (Ocak 2021): Yazıyı yazdığımda uzmanlar aşıların 1.5-2 seneden önce gelmeyeceğini söylüyordu. Fakat 9-10 ay gibi sürede BioNtech (Pfizer), Moderna, AstraZeneca (Oxford), Sinovac (Çin) aşıları gibi efektif aşılar geliştirildi ve milyonlarca doz üretildi. Boyle bir durumda da yapılacak tek şey öncelikle risk grubundakiler, sonra da (ıya alerjisi olanlar ve kemoterapi tedavisi görenler dışında) tüm halkın aşılanması.

Ek (27/02/2021): ‘Pandemide İngiltere ve sağlık sistemi (NHS)’ üzerine söyleşimiz yayınlanmış. 43. dakikadan sonra son bir senede İngiliz Hükümetinin aldığı kararlar ve İngiltere-bazlı bilim insanlarının pandemi sürecine katkıları hakkında konuşuyorum.

Bir Epidemiyolog olduğum için bana da COVID-19’la ilgili çok soru geliyor. Bu blog yazısıyla gözden devamlı kaçırılan birkaç şeyin altını çizmek ve bazı bariz yanlışları* düzeltmek istiyorum:

Herkesin COVID-19 konusunda fikrini beyan etmeden (ya da mantıksız bir soru sormadan) önce aşağıdakileri göz önünde bulundurması lazım. Bunlar artık çoğumuzun bildiği şeyler ama ben yine de tekrar edeyim çünkü hala durumu tam anlamayan insanların sayısı hiç de az değil:

  1. Öncelikle ortada daha önce görülmemiş bir virüs var. Kuluçka süresi iki haftaya kadar çıkabiliyor ve (Çin dışında) diğer ülkeler – özellikle çok turist alan ülkeler – daha farkına varmadan pandemik seviyelere ulaşmış. Yani İngiltere, İtalya, İspanya, Türkiye ya da ABD hükümetlerinin kendi ülkelerindeki salgını engellemesi neredeyse imkansızdı. Ama bu demek değil ki hükümetlerin herhangi bir sorumluluğu yok. (6’ncı bölümde sıraladım bazılarını)
  2. Hastalanmadan atlatmamızı sağlayacak bir aşı ya da hastalanırsak bizi iyileştirecek kanıtlanmış bir tedavi henüz yok. Böyle bir ortamda, özellikle büyük şehirlerde yaşayanların artık şunu anlaması gerekiyor: Bugün değilse yarın, yarın değilse bir sene içinde SARS-CoV-2 çoğumuza bulaşacak (Not: Boris Johnson ve Prince Charles’a bile bulaştı!). 
  3. Bu saatten sonra toplum olarak elimizi yıkayarak, insanlardan uzak durarak, sokağa çıkma yasaklarına riayet ederek toplum bazında sadece yayılma hızını yavaşlatabiliriz – ki hükümetlerin şu anda aldığı her kararın altındaki mantık da bu olmalı. Büyük şehirlerde yayılmasını engellememiz neredeyse imkansız. Bütün ülkeyi karantinaya alıp, hayatı tamamen durdurmanız gerekir ki bunu hiçbir ülke ve toplum uzun süre kaldıramaz. Hayatın minimum seviyede işlemesi için bile kritik işlerde çalışan doktor/hemşireler, bazı çocuk bakıcıları ve öğretmenler, polis, fırıncılar, market çalışanları, çöpçüler, postacılar, sosyal hizmet görevlileri, hatta gazeteciler (liste uzun) sokağa inmek ve çalışmak zorunda.
  4. Maalesef neredeyse her ülke bu salgına hazırlıksız yakalandı. Bu konuda hükümetleri eleştirmeliyiz. Örneğin İngiltere gibi gelişmiş bir ülkede yoğun bakım yatak sayısı OECD averajlarının bile altındaydı. Haklı olarak bu konuda çok eleştirildi
  5. Şimdi ise işin en yanlış anlaşıldığını düşündüğüm konuya gelmek istiyorum: İngiltere’nin başta sunduğu “sürü bağışıklığı” stratejisini birçok bilim insanı dahi yanlış anladı. Yayınlanan raporları İngiliz gazetecilerin ve bilim insanlarının dahi tam okuduğuna inanmıyorum. Bizim medya ise orada yazılanları çevirip yayınlıyor genelde. Bir de İngiltere Hükümetinde kararları Boris Johnson’ın kafasına göre verdiğini sanıyordu birçok insan – hala böyle sananların sayısı az değil. Kendisine ve partisine hiç oy vermedim fakat hakkını vermek lazım bu sürecin en başında İngiltere’nin en iyi üniversitelerinden viroloji, epidemiyoloji, tıp, genetik ve medikal istatistik uzmanlarını topladı ve bu kurulun yayınladığı raporlara göre stratejisini belirledi hep. Bu raporlar diğer ülkeler için de örnek oldu; olmalı

Bilmeyenler için İngiliz Hükümetinin stratejisi başta kısaca şuydu: Madem bu virüs artık durdurulamaz (doğru!) ve çok büyük oranda yaşlılara zarar veriyor (doğru!) – ilginç bir şekilde cocuklara da fazla zarar vermiyor, o zaman yaşlılara biz “evde durun!” diyelim (doğru karar!). Bu süreçte de kontrollü bir sekilde gençlere bulaşsın ve toplum bağışıklığı (herd immunity) oluşsun (o zamanki verilere göre mantıklı – doğru demiyorum – bir karar). Bu sayede “hem halk sağlığı açısından, hem de ekonomik açıdan nispeten az zararla bu işten sıyrılabiliriz” diye düşündüler ki birçok epidemiyoloji uzmanı dahi bu “stratified lockdown” (kısaca, toplumun “yüksek riskte olan” kısmının evde durması) stratejisini mantıklı ve sürdürebilir buldu**. Ben de Türkiye medyası ve Twitter’ında “Ingilizlerin stratejisi ‘ölen ölsün, kalan sağlar bizimdir!’” tarzı yüzlerce (gereksiz ve yanlış ama) popüler tweet/haber görünce – çok tweet atmamaya özen göstermeme rağmen – birkaç kez bunu yazdım.

Her ne kadar bu ilk strateji mantıklı olsa da işler hükümetin ümit ettiği ‘en güzel’ senaryoya göre gitmedi. Örneğin sonradan ortaya çıkan veriler İngiltere’de yaşlılara da beklenenden fazla bulaşmış olduğunu gösterdi – çünkü o zaman bilinen COVID-19 belirtilerine bakılarak yayılmasını engelleme adına “öksürüğü ya da ateşi olanlar evde kalsın” dendi ama semptomsuz ya da çok hafif şekilde atlatan bir sürü insan olduğu ortaya çıktı. Ayrıca KOAH, astım, diyabet, obezite gibi kronik hastalığı olanlar, immün sistemi zayıf olanlar ve ya hipertansiyonu olanlar da “riskli” grubuna dahil edildi – çünkü bu insanlar da nispeten genç olsa dahi hastanelik olmaya başladılar. Bu da hem ‘yüksek riskte olanlar’ grubunun bir anda ~2 kat büyümesi, hem de zaten çok fazla yaşlı ve kronik hastanın tedavi gördüğü hastanelerin dolup-taşması anlamına gelecekti. Yani COVID-19 yüzünden hastanelik olanlar için düzgün bir tedavi süreci geçirse averajda ölme ihtimali belki %1 iken (gençler için çok daha düşük) bu ihtimali %5-10’lara çıkaracaktı. Bu yüzden – bu insanların hayatını gereksiz riske sokmamak için – daha sert politikalar uygulamak zorunda kaldılar. Ayrıca Londra’da ve Birmingham gibi diğer büyük şehirlerde yoğun bakım yatak sayısını çok kısa sürede iki katına çıkardılar. Insanlar gereksiz yere evden çıkmasınlar diye de geniş çaplı ekonomik paketler açıkladılar. Bu konuda dünya standartlarında bir bilim kurulu topladığı, onları dinlediği ve dinamik bir politika izlediği için İngiliz hükümetini – böyle bir pandemiye hazırlıksız yakalanmanın dışında – başarılı buluyorum***. Bunu söylemek bile abes ama “yaşlılardan, kronik hastalığı olanlardan ne kadar öldürsek kardır” deseler hiçbir önlem almaz, ya da alır gibi yaparlardı biterdi.

  • 6. Umarım buraya kadar kendimi anlatabilmişimdir çünkü işin asıl noktasına gelmek istiyorum: Bir aşı geliştirilmesi ~1.5 seneyi bulacak, tedavilerin ise ne zaman geliştirileceği belli değil. Hiçbir ülkenin kendini dış dünyaya 1.5 sene kapatamayacağı aşikar. Bu da aslında her ülke – sağlık sistemini hazır hale getirdikten sonra – kontrollü “toplum bağışıklığı” stratejisini yavaştan denemek zorunda demek. Çünkü bu bağışıklık seviyesine (kızamık için bu seviye ~%95; COVID-19 içinse ~%60) erişilene kadar SARS-CoV-2 hükümetlere problem olmaya devam edecek. İstediğiniz kadar ülkede sokağa çıkma yasağı getirin, gevşetildiği an büyük şehirlerde 2’nci, 3’ncü dalgalar gelecek. Çoğu salgın hastalık (kızamık, çiçek hastalığı, grip) gibi SARS-CoV-2 için de er ya da geç toplum bağışıklığı geliştirmek zorundayız.

Bir daha yazmak istiyorum: Er ya da geç toplum bağışıklığı geliştirmek zorundayız!

Bu bir pandemi; hem de hazırlıksız yakalanılan bir pandemi. Maalesef bu >1 yıllık süreçte insanlar öldü; ölecek. Ama hastanelik olanlar düzgün bir tedavi süreci geçirirse bu sayılar minimumda kalacak (bu ‘minimum’ ülkeden ülkeye degişen bir sayı****). Bizler birey olarak hükümetler sağlık sistemi olsun, açıklanan ekonomik paketler olsun “yapabileceklerini yaptılar mı?” buna bakmamız lazım. Ülkelerin hasta ya da ölüm sayılarını vs. karşılaştırmaktan ziyade örneğin “hastanelik olanlar düzgün bir tedavi süreci geçiriyorlar mı?”, “evden çıkmaması gerekenleri destek için ne yapılıyor?”, “şu anda yapılan PCR-bazlı testler yeterli/güvenilir mi?”, “serolojik***** testlere ne zaman ulaşabileceğiz ve ücreti ne olacak?” gibi soruların cevabını aramalı ve bu konularda hükümetlere baskı kurmalıyız. Bu da toplumun ve özellikle de medyanın hesap sorması ve doğru soruları sormasının önemini gösteriyor.

  • 7. Son olarak şunu da belirtmek istiyorum: SARS-CoV-2 yeni bir virüs olduğu için bu işin direk uzmanı sayılacak insan çok çok az (yok demiyorum!) ama uzmana en yakın sayılabilecekler (Marc Lipsitch, Christian Drosten, Rachel Roper, Michael Farzan gibi) koronavirüs ‘ailesi’ üzerine çalışmış insanlardır. Sonra bulaşıcı hastalıklar üzerine çalışan epidemiyologlardır (infectious disease epidemiology). “Konuşabilecekler” listesinin en sonunda ise belki benim gibi eline bir epidemiyoloji makalesi aldığında okuduğunu anlayanlar gelir (belki bulaşıcı olmayan hastalık epidemiyolojisi, moleküler biyoloji, genetik gibi alanlarda çalışan tecrübeli bilim insanları). Bu listenin dışındakilerin COVID-19’la ilgili yazdıklarının – kendi alanlarıyla ilgili değilse – bir değeri yoktur.

Bu arada amacım kimsenin fikrini değiştirmek değil, sadece fikrini beyan etmeden önce biraz daha araştırma yapmaya ve olayın ne kadar kompleks (sadece halk sağlığı değil, ekonomik, psikolojik, lojistik ve sosyolojik taraflarının da) olduğunu gözden kaçırmama konusunda tavsiyede bulunmaktır.

Okuduğunuz için teşekkürler. Umarım faydalı olmuştur.

SARS-CoV-2’yi çok ‘sinsi’ yapan özelliklerinden birisi ‘kuluçka’ (Incubation) döneminin uzunluğunun yanı sıra ‘gizli’ (Latent) döneminin de nispeten kısa olması. Bu sayede ‘Belirtisiz bulaştırma’ (Subclinical infectious) dönemi uzuyor ve birçok insan daha semptomları bile başlamadan bulaştırmaya başlıyor. Image adapted from: Arzt et al (2019)

Dipnotlar (önemli!)

*Bu konuda fikrini paylaşan birçok insan SARS-CoV-2 (virüsün ismi) ve COVID-19 (hastalığın ismi) arasındaki farkı bile bilmiyor!

**Çin’in ‘full lockdown’ stratejisini övenler (ben bu gruba katılmıyorum çünkü bu konuda sağlıklı haberler aldığımızı düşünmüyorum – bir başarıdan söz etmek için önce transparan olunmalı. Çin’i öven ama Batılı ülkelerde yaşayan akademisyenlerin de uzmanlıgı ve olaylara onyargısız bakabildiginden şüphe ediyorum), Çin gibi bir ülkede yaşamayı göze alıyorlar mı? Batı toplumlarında herkesin her adımının takip edildiği bir sisteme – kısa süreliğine dahi – sivil toplum izin vermez. Çocugunuzun (kanser, diyabet gibi) kronik bir hastalıgı olsaydı da “Çin gibi ülkeyi tamamen kapatın hemen!” der miydiniz? Çünkü bu işler plansız-projesiz yapıldıgı zaman belki COVID-19’dan ölmeyeceksiniz ama sizin ya da hasta çocugunuzun başka bir hastalıktan ölme ihtimali yükselecek. Çin ve benzeri ülkelerin kullandıgı taktiklerin birey ve toplum için kısa ve uzun vadede (varsa!) faydalarından çok zararı olduğu aşikar ama burada özgürlükçü, liberal “Batı” insanıyla, devletçi, milliyetçi “Doğu” insanı arasında anlaşmazlıklar var. Ülkemizde her iki mentaliteden de insan çok – bu yüzden çatışma da çok.

***Tabi ki şu ana (7 Nisan) kadar – yoksa süreç neyi gösterir bilemem. Özellikle hala doktor ve hemşireler icin maske ve test yetersizliğinden bahsediliyor. Bunların tedariki daha da uzarsa bu konuda fikrim değişecektir.

Ek (20/05/20): Yukarıda söylediklerimin/övgülerimin >%95 arkasında olmakla beraber, artık İngiliz Hükümetini pandemiden sonraki hamlelerinden dolayı genelde başarısız buluyorum. Özellikle halka iletişim ve sağlık personeline güvenilir ve yeterli düzeyde koruyucu malzeme tedariki konusunda sınıfta kaldıklarını düşünüyorum – ki bu iki faktör kritikti.

****Bu da 2020 sonundaki toplam ölüm sayılarıyla 2019’un ölüm sayıları kıyaslandığında anca ortaya çıkacaktır.

*****(Güvenilir) Serolojik testlerle birey olarak “bağışıklık kazanmış mıyız?” bunu öğrenebilir ve normal hayata geri dönüp, mahallemizde bize düşen maddi-manevi işleri yerine getirebiliriz – özellikle evden dışarı çıkmaması gereken yaşlılar, kronik hastalara vs. yardımcı olabiliriz.


Konuyla ilgili ekstra detaylar/Tweetler:

1- Gazete duvaR’dan Nida Dinçtürk’e verdiğim röportaj

2- ‘Herd immunity’nin teorisi ile ilgili kapsamlı (ingilizce) bir makale – okumayan/anlamayan bence bu konuda en azından kesin konuşmasın

3- Röportajlar

4- Muthiş başarılı (ve Türkiye doğumlu) iki bilim insanı

5- SARS-CoV-2: Bir yağ topçuğunun içine saklanmış bir RNA molekülü

6- Istanbul’da haftalık ölum sayıları – her hafta yayınlanacak:

7- Çok karıştırılan 4 farklı terim:

8- 10 Nisan teoriyle pratiğin çatıştığı bir gün oldu Türkiye için: İnsanların kontrolsüz bir şekilde enfekte edilmesi hem variolizasyon (kontrollü enfekte etmek), hem de vaksinasyona (güvenilirliği test edilmiş bir aşı kullanmak) göre çok daha riskli

Read Full Post »