Feeds:
Posts
Comments

Posts Tagged ‘siyasi islam’

PDF versiyonu için tıklayın:

Önemli not (13/04/20): Evrim teorisine inanan, daha doğrusu, çok kuvvetli delillerin olduğunu gören/ögrenen/bilen, bir müslüman (ilgilenenler için ‘Neden ve nasıl bir müslümanım?’ bölümü en altta) ve bilim insanı olarak bu yazıyı Şubat 2018’de (bugün yazsam biraz farklı bir dil kullanırdım ama) evrime ve evrim teorisine inanmayan müslümanlar için paylaştım. Fazla genetik terim kullanmadan, herşeyi kendimce basitleştirdim (önerilere açığım)… Teknik bilgi ve detay isteyenler en yeni evrimsel biyoloji kitap ve makalelerini okumalı. İngilizce bilenler zaten benim yazımdan ziyade direkt Richard Dawkins’in ‘The Greatest Show on Earth: The Evidence for Evolution’ kitabını okusun.

Baştan sona (dipnotlar da dahil) okumayanlar lütfen cevap yazmasın çünkü özellikle giriş kısmı fazla basitleştirildiğinden yanlış anlaşılabilir.


02_EVOW_END
Tree of life’ (Hayat ağacı) – karşılaştırmalı DNA analizi yapılarak oluşturulmuş bir figür. İnsanlar (Homo sapiens) ‘Opisthokonts/Animals’ grubunun içinde, çünkü genomumuz ve hücrelerimiz en çok onlarınkine benziyor. Hatta bize genetik olarak en yakın türlerden biri olan şempanzelerle genetik dizilişlerimiz çok yüksek oranda benzerlik gösteriyor ve bizdeki genlerin >%90′ının aşağı-yukarı aynısı onlarda da var. Ayrıca virüsten bakteriye, bitkilerden insana kadar her canlının aynı genetik malzeme/aparat/kod olan DNA’yı kullanıyor olması hala kafamın almadığı birşey ve bu – tek bir Yaratıcının olduğuna inancımı güçlendirmekle beraber – her canlının evrimsel bir ‘aile’nin bir bireyi olduğunu da kanıtlıyor (Image source URL: evolution-textbook.org)

Nerede okudum hatırlamıyorum fakat “bir soru sana üç kez sorulduysa artık blog yazısı yazma vakti gelmiştir” gibi birşey okumuştum birkaç ay önce. Hoşuma gitmişti ve “ben de zamanım oldukça böyle yapmaya çalışacağım” diye kendi kendime karar vermiştim.

Genetik mezunu olduğum ve şimdiki araştırmalarımda da insan genetiğiyle* ilgilendiğim için neredeyse her tanıştığım (özellikle islami camiadan) insan bana evrimden bahsediyor ve fikrimi soruyor. Belki de 30-40 defa aşağı-yukarı aynı şeyleri söyledim son birkaç sene içinde. Birçoğu cevabımı beğenmeyip bir daha yanıma yaklaşmadı ama olsun 😊 Önemli değil. Insanlara kendimi beğendirmeye çalışmayı yıllar önce bıraktım. Insanların da biraz başka fikirlere açık olması, “benim bildiklerim de belki yanlış olabilir” diyebilmesi lazım ama neyse; konumuz bu değil…

Evrim teorisi ve İslam dini/Tanrı inancı konusunda söylenecek çok şey olsa da kısaca fikirlerimi buraya dökmek istiyorum. Önce bilim dunyasındaki gözlemlerimi sıralayacağım, sonra da kendi fikirlerimi ekleyeceğim:

Gözlemlerime göre Avrupa’da biyoloji ve fizikle ilgilenen bilim insanları arasında evrim teorisine hiç inanmayanların sayısı belki de binde bir. Bunların hemen hemen hepsi evrim teorisini çok mantıklı buluyor ve (benim gibi) aralarında Tanrı’ya inananları dahi Tanrı’nın ilk canlıyı yarattıktan sonra diğer milyonlarca türü evrim mekanizmasını kullanarak yaratmış olabileceğine inanıyorlar. Evrim teorisini mantıklı bulmalarının sebebi ise “İslami” kesimden birçok kez duyduğum “vicdanlarında doğruyu biliyorlar ama nefislerine yenilmişler” gibi saçma-sapan bir sebepten dolayı değil, farklı metotlarla elde edilmiş tonlarca datayı analiz ettikten sonra (bir ’empiricist’ olarak) teorinin doğruluğuna gerçekten inanmalarıdır.

Bilimsel bir teoriyi yıkmanın yolları belli – yine bilimle. Ve korkmayın sizden, benden daha akıllı insanlar da bu teoriyi yıkmak ya da geliştirmek adına her tür soruyu sordular ve deneyi yaptılar. Fakat Evrim teorisi bu bilimsel ‘saldırılardan’ daha da güçlü çıktı.


Basit bir şekilde ‘Evrim’ nedir (sağ-alttaki)? Ne değildir (sağüstteki)? Bütün canlılarla – maymunlarla da – akrabayız ama maymundan gelmedik! Figurde de görüldüğü gibi evrim teorisine göre ortak bir atamız vardı (Source: matthewbonnan.wordpress.com).
(Not: ‘Harun Yahya’ grubunun ‘Atlas of Creation/Yaratılış atlası’ adlı bir kitabı vardı ve daha 20’nci sayfada fecaat bir evrimsel ‘ara form’ tanımı vardı orada – tabi yanlış olduğunu genetik okuduktan sonra anladım: evrim varsa, sözde bir denizyıldızı başka bir balık türüne dönüşmeliydi. Ondan esinlenerek ekledim bu figürü çünkü gençken benim de tüm bilim insanlarına karşı güvenimi sarstı bu tarz kitaplar)

Bu konudaki fikirlerime gelince; öncelikle bilim öğrendikçe bize çocukluktan dayatılan (8., 9. ve 10. yüzyıldan kalma ortodoks Sünni) din anlayışının hayat ve hakikatin karşısında bayağı basit kaldığını daha net görüyor insan. Basit bir örnek olarak: itikadi olarak Ehl-i Sünnet mezheplerden biri sayılan Eşariliğin ilk ortaya çıktığı 10. yüzyıl Irak’ına gelecekten bir (müslüman) bilim insanı gelip “Hocam aslında doğmadan çocuğun cinsiyetini öğrenebiliriz, çünkü Y-kromozomu belirliyor bir çocuğun erkek ya da kız olacağını (Allah’ın yarattığı bir mekanizma bu!)” dese ve buna karşılık “sus kafir! sadece Allah bilir ve belirler herşeyi!” cevabı verilse (ve sonra da “itikadi bozuk!” ya da “fitne yayıyor!” diye taşlansa) herhalde şaşırmayız birçoğumuz. Başka (basit ve yukarıdakinden farklı) bir örnek de ‘dünyanın ve içindekilerinin sadece bizim için yaratılmış olması’. ‘Dünya’ (biyolojik manada) kesinlikle sadece ‘bizim için’ yaratılmamış, biz dünyaya adapte olmuşuz: oksijenin az olduğu dönemde dünyada insan yoktu mesela (sonradan ortaya çıktık); ormanda iki gece yalnız kalsak bizi parçalayacak veya zehirleyecek hayvan ve böcek dolu etraf – bakteri/virus/mantar türlerini saymaya bile gerek yok; kulaklarımız bile ses dalgalarını toplayabilmek için çanak anten şeklinde; örnekleri uzatmaya gerek yok… Demek istediğim, o dönemlerde (mezhep imamları gibi) ameli ve itikadi mezhepleri/sistemleri ortaya atan/geliştiren insanlar çok değerli olsalar da bugün artık ‘mızrak çuvala sığmaz oldu’. Bilimin bulduğu-bulacağı şeylere gözümüzü kapatarak bir yere varamayız – bu mantık nihai olarak Allah’ı ve sünnetini daha iyi anlamamıza engel olacaktır.

Evrim teorisi de (ortodoks Sünni) din anlayışımızı temelden sarsan buluşlardan birisi. Bilmeyenler için biraz açıklamaya çalışacağım bu blog yazımda: öncelikle “mikro” evrimin (tırnak içerisinde yazıyorum çünkü ‘mikro/makro’ diye bir ayrım yapılmıyor bilim çevrelerinde – ama insanlar böyle ikiye ayırınca daha iyi anlıyorlar) gözle dahi görülebilen bir olgu olduğunu söyleyerek başlamak istiyorum. Görsek de görmesek de (görmek istemesek de) her tür genetik olarak evrilir ve nihai olarak yaşadığı ortama adapte olur – adapte olmak zorunda yoksa tür zamanla yok olur. Basit bir örnek olarak insanlarda cilt rengi kullanılabilir: Siyahi insanlar nasıl yaşadıkları ortamlara (Afrika’nın güneşine) adapte olmuşlarsa, beyaz insanlar da kendi (az güneşli) ortamlarına adapte olmuşlardır. Bu basit şekliyle evrimdir. Örnek olsun diye: ilk atamız (bizim inancımıza göre Hz. Adem**) belki de siyahiydi. Fakat zamanla (belki binlerce sene sonra) soyundan gelen insanların genlerinde doğuştan cilt renklerini değiştiren mütasyonlar oluştu ve on binlerce yıllık zamandan sonra bembeyaz, simsiyah ve arası tonlarda insanlar ortaya çıkıverdi dünyanın dört bir yanında (detay). Fakat bu tarz evrim illa başka türlere yol açacak anlamına gelmez. Bu örnekte olduğu gibi siyahisi de, beyazı da (ve arası tonlardakiler de) insan. Başka bir örnek olarak geçen senenin grip aşısının bu sene işe yaramamasının sebebi de ‘mıkro’ evrim (mekanizma: Antigenic drift).

İlk Darwin’in bilimsel bir çerçeveye oturttuğu, sonraki 150 yılda daha da geliştirilen ve güçlenen ‘Evrim teorisi’ ise bu ve buna benzer gözlemleri kullanıp işi birkaç adım öteye taşıyor (“mikro” evrimden “makro” evrime). Çok basitleştirerek (avamca; ‘doğal seleksiyon’, ‘mütasyon’, ‘genetik kayma’, ‘gen akışı’ gibi teknik terimlere girmeden) söylersem, diyorki “nispeten böyle kısa zaman dilimlerinde (binlerce senede) bile evrim kendisini gösterebiliyorsa, milyonlarca (hatta milyarlarca) senede başka türlerin ortaya çıkmasına da sebep olabilir. Öyleyse ilk yaşam formlarının ortaya çıktığı ~3.5 milyar sene öncesinden başlayıp bugünlere doğru gelen hızlandırılmış bir film izleyebilsek, şu anda gözlemlediğimiz her canlı türünün o (bakteri gibi tek hücreli) tek atadan evrimleşerek meydana geldigini görecegiz.” Bu hipotezi desteklemek için sadece bir örnek verecek olursam: Bir kara parçası olarak ~88 milyon sene önce Hindistan altkıtasından fiziki olarak ayrılan Madagaskar adasında bulunan on binden fazla bitki türünün %90‘ından fazlasının dünyanın başka hiçbir yerinde bulunmamasının sebebi (“makro”) evrimdir – yani uzun zaman (milyonlarca yıl) boyunca genetik karışım olmadığı için Madagaskar’a adapte olan bambaşka türler oluşmuş.

Şimdi gördügümüz ya da çoktan yok olmuş milyonlarca tür arasındaki ilişkilerin tartışmaya açık spesifik tarafları olsa da – ki elinize düzgün bir evrimsel biyoloji (evolutionary biology) kitabı/makalesi alsanız bunları sıralarlar – bilimsel bir şekilde evrim teorisine toptan karşı çıkmak imkansız hale gelmiştir. Hatta bir adım öteye gidersem, evrim teorisine artık hakikat gözüyle bakan bilim insanı sayısı böyle bakmayandan kat kat daha fazla (“aslında simülasyonda yaşıyoruz” vs. diyenleri de katıyorum bu ikinci gruba). Batıda üst düzey bilim insanlarıyla hemdem olmamışlar için yazıyorum: Bu insanların çoğu inanılmaz akıllı ve açık görüşlü insanlar – hiçbiri laf olsun diye ‘evrimci’ olmuyor. Yazdıkları makaleleri anlamaya kalksak çoğumuzun ilk paragrafta başı ağrır. Fakat genellersem “Orta Doğulular” (ya da müslümanlar) olarak komplo teorilerini çok seviyoruz ve çok kaliteli insanları dahi karalamayı ve aşağı çekmeyi becerebiliyoruz. İnternette bir sürü komplo teorisi yayan sitelerde görebileceğiniz gibi “aslında Tanrı’nın var olduğunu biliyorlar ama ruhlarını Şeytan’a satmışlar; ondan evrim teorisini insanlara pompalıyorlar” tarzı palavralara inanan çok maalesef.

Bilim insanları ellerindeki bulgulara göre evrim teorisine inanıyorlar ve bu teoriyi bir “bilimsel model” olarak kullanıyorlar. Ayrıca Darwin’in 1859’da ilk defa ortaya attığı ‘Evrim teorisi’ de zamanla tabir-i caizse ‘evrilmiştir’ ve bugüne kadar yapılan genetik, paleontolojik, biyokimyasal çalışmalarla bambaşka bir hal almıştır. Yani ‘Harun Yahya’ ve benzeri sözdebilimci/bilim düşmanı grupların sık yaptıgı gibi “Darwin yerle bir edildi!” deyip bunu “evrim teorisi yerle bir edildi!” anlamına getirenlere kanmayın. İngilizler atalarına büyük saygı gösterirler ve Darwin’in ~150 sene önce söylediği birçok şeyin şimdi yanlış olduğu bilinse de, müthiş bir bilim adamı ve biyolojinin her alanına katkısı çok büyük olduğundan, sonraki bilim insanları saygılarından birçok önemli buluşu hala Darwin’e atfeder. Bu yüzden evrimsel genetik alanındaki gelişmeleri fazla takip edemeyen birisine de evrim teorisi sanki hala Darwin’in söylediği versiyonuyla kalmış gibi görünebilir. Evrim teorisi her zamankinden daha güçlü ve neredeyse yıkılmaz (bilimsel) surlar arkasında. Evrim teorisinin yanlış çıkması bilim tarihinin açık ara farkla en büyük şoku olur – bunun için binlerce makalenin yalan/yanlış cıkması gerekir ki böyle birşey imkansız, çünkü bu araştırmaları yapan sadece bir insan ya da grup degil; onlarca farklı ülkeden, yüzlerce farklı alandan (genetik, paleontoloji, veri bilimi, biyokimya) uzman yayınlıyor bu makaleleri.


Evrimi tam anlamayanların en büyük hatalarından biri de türlerin devamlı daha da kompleksleşmesi ve “mükemmelleşmesi” gerektigidir. Böyle birşey yok. Sadece bir örnek olarak Pandalarla ilgili bu (ingilizce) videoyu izleyin. Sadece Panda bile bizim “mükemmellik” anlayışımızla Allah’ın “mükemmellik” anlayışının çok farklı oldugunu gösteriyor. Panda da farklı bir “sanat” ama düz bir insan olarak baktıgımızda (haşa!) hataları çok: tüm gün bambu yiyor ama doğru düzgün sindiremiyor bile. Bu yüzden tüm gün yemek yemek ve kaka yapmak zorunda. Fazla enerjisi olmadığı için de yemek yemenin dışında günlerini uykuda geçiriyorlar.

Ben de yaklaşık on senedir genetik alanındayım ve genetikle ilgili okuduğum akademik makale/kitap sayısı bini geçmiştir. 18 yaşında, Türk insanının birçoğu gibi, evrime kesinlikle inanmayan birisi olarak çıktığım bu yolda, şimdi otuzuna dayanmış ama evrim teorisinin (çok çok yüksek ihtimalle: %99.999…) doğru olduğuna inanan birisi olarak devam ediyorum. Bunları söylerken de beş vakit namazını kılan ve Allah’ın varlığına tüm kalbiyle inanan birisi olarak söylüyorum. Bu konuda degiştigimi de söylemekten hiç gocunmuyorum. Banal olacak ama insan devamlı öğrenmeli ve inançlarını yeni bilgiler doğrultusunda sorgulamalı. Ama insanların çoğu “benim inançlarım doğru çıkmalı!” gözlügüyle bakıyor olaylara ve yanlış olma ihtimalini dahi düşünmek istemiyor – çünkü “bugüne kadar bildiklerim (büyük ihtimalle) yanlışmış” deme cesareti çok az insanda var. Benim öyle bir derdim yok; olmadı.

Evrim teorisi konusunda neden böyle düşündüğümün sebeplerini de kısaca sayarsam: Birincisi, Allah bizi (bilimle, fosillerle vs.) kandırmaya çalışmaz. Ikincisi, ne Kuran’da ne de hadiste, ilk insanların (Hz. Adem ve Havva’nın) yaratılışıyla ilgili mahiyetini tam olarak bilmediğimiz detaylar bulunsa da, insandan önceki canlılarla ilgili neredeyse hiçbir şey yok. Popülasyon genetiği alanındaki araştırmalara göre (modern) insanlar son 150-200 bin senedir bu dünyadalar. İlk canlıların ~3.5 milyar sene önce ortaya çıktığı göz önünde bulundurulursa, insanların dünyada bulunma süreleri bazı türlere nispeten çok kısadır. Eskiden olup da şimdi aramızda bulunmayan bir sürü canlının fosili bulundu (dinazorlar, trilobitler, Neandertallar gibi) – ve eldeki milyonlarca fosile bakıldığında, en geçmiş zamandan şimdiye doğru bir film şeridi gibi canlıları izleyebilsek, ilk canlıların gittikçe daha türlü hale geldiğini ve çogunun kompleksleştiklerini göreceğiz***. Din konusunda uzman değilim fakat bununla ilgili de hiçbir ayet veya hadise rastlamadım (yani “Allah milyarlarca sene önce tek hücreli canlıları yarattı; sonra şunları; sonra da dinazorları…” gibi. Bilen varsa yazsın lütfen). Bütün bunları ve evrim teorisini destekleyen bulguları**** birleştirince Allah’ın bildiğimiz-bilmediğimiz tüm canlı türlerini evrimi kullanarak yaratmış olduğuna inananlardanım.

Benim bir bilim insanı olarak amacım hakikati araştırmaktır – her insanın da böyle olması lazım ama çoğumuz bir şeye inandık mı hakikate dahi gözümüzü kapatıyoruz. Bilime gözünü kapatan, Allah’ın en önemli eserlerinden biri olan ‘kainat kitabı’na da gözünü kapatmıştır. Bilim insanlarının yaptığı gibi sorgulamadan, araştırmadan, diğer uzmanların sordukları sorular üzerine samimane kafa yormadan “benim dediğim doğru!” diyen her insan tam anlamıyla zırcahildir, kibir abidesidir – ve kibir Allah’ın en sevmediği hasletlerden biridir. Allah (kibirsiz) sorgulayan insanları sever; insan sadece sorgulayarak ‘tahkiki iman’a ulaşır.

Ben öğrendiklerim ışığında artık şu noktadayım: Allah tüm türleri (species) evrimle yaratmışsa da şaşırmam; (çok gizemli bir şekilde) direkt yaratmışsa da. Ama (“eviren”in O olduğunu varsayarsak) birinci senaryonun ikincisine nazaran çok daha güzel; akla ve Sünnetullah’a da daha uygun olduğu kanaatindeyim*****. Çünkü ~14 milyar sene önce kainat yaratılıp, bundan ~10 milyar sene sonra dünyadaki ilk canlıya hayat “üflendikten” ve (DNA, metabolizma, algılama gibi) gerekli biyolojik mekanizmalar verildikten sonra evrimle herşey yine Allah’ın akıl sır erdiremediğimiz yüce planı ve koyduğu kurallar içinde/sebep-sonuç dairesinde işlemeye devam ediyor.


Evrim teorisine inanmıyorsanız alternatif teorinizin ne olduğunu düşünmeniz lazım. Bana göre en fazla iki alternatif teoriniz olabilir: Alternatif teori 1: Tüm türler dünyanın yaşamaya elverişli hale gelmesinden, yani ~3.5 milyar yıldan beri varlar ve aynı kalmışlar. Örneğin şempanzeler, tüm dinazor türleri, insan, tüm bakteri turleri, tüm bitki türleri vs. hep vardı ve aynı kaldılar. Fakat bu ‘teori’yi yapılan araştırmalar ve bulunan fosiller desteklemiyor. Görünen, bugünkü türlerin çoğunun sonradan ortaya çıktığıdır – özellikle de çok hücreli canlıların (bkz: canlı türlerinin ortaya çıkma kronolojisi – aşagıda). Alternatif teori 2: Evrim sadece diğer canlı türleri için vardı ve insan çok (çok!) sonradan dünyaya ‘ışınlandı’. Bu ‘teori’nin de sorunu, ana yazımda da belirttiğim gibi, DNAmızın birçok hayvan ve canlıyla çok yüksek benzerlikler göstermesi. Ayrıca modern insana benzer, Neandertaller ve Denisovalılar gibi çok yakın insan türlerinden aldıgımız DNA da cabası – atalarımız Afrika’dan çıktıktan sonra onlarla çiftleşmiş ve bugün Afrikalıların dışında neredeyse her millette %1-2 arası Neandertal ve Denisovalı DNAsı var. İnsan biyolojik, fizyolojik ve genetik olarak diğer canlılardan çok farklı bir yaratık olsaydı, bu tarz çiftleşmeler imkansız olmalıydı – ama değiliz!

Uzadı… Kısaca özetlemek gerekirse söylemek istediğim haddini bilen ve gerçeğin peşinde olan bir insan, bilim insanlarının saf olmadığını, çoğumuzdan daha akıllı olduklarını, (bundan bahsetmek bile utanç verici ama) komplo teoricilerin bize anlattığı gibi “aslında biliyorlar ama Şeytan’a hizmet ediyorlar” gibi bir durumun olmadığını bilmesi gerekir. Bilim modellerle ilerler ve biyoloji alanında şu andaki en iyi ‘bilimsel model’ de evrim teorisidir. Ben dahi evrim teorisini kullanarak ilk defa ya da az görülen mutasyonların proteinler üzerindeki etkilerini tahmin etmeye çalışıyorum ve kullandığım algoritmaların başarı oranı %80’lerin üzerinde.

Umarım kendimi anlatabilmişimdir. Bu konu/hamur daha çok su götürür; bu yüzden burada bırakıyorum. Bu arada insanların evrime inanıp-inanmaması beni çok ilgilendirmiyor – yazıyı entelektüel bir sorumluluk olarak gordügüm için yazdım – fakat evrim teorisi düşmanlıgı insanları bilim insanı düşmanlığına, sonra da tamamen bilim karşıtı olmaya doğru ittiğini gözümle gördüm kaç defa (ben de gençken kısmen bu gruptaydım). Böyle insanlar sonra aşı karşıtı, ve ya homeopati ve ‘düz dünya’ gibi saçmalıkların savunucusu oluyorlar. Bunu engellemek için ben de kendi çapımda bana düşeni yapmak istedim******.

Belki ilginç gelmiştir ama yazımda ateizm’den hiç bahsetmedim. Çünkü evrim teorisiyle ateizm farklı şeyler. Ateizm, tanrının olmadığına dair bir inanış, evrim teorisi ise – yukarıda bahsettiğim gibi “tüm canlıların ilk atası”nın ortaya çıkmasından sonra – şu anda dünyada bulunan milyarlarca türün neden ve nasıl ortaya çıktığını açıklamaya çalışan bilimsel bir teori/model/mekanizmadır. Her evrim teorisine inanan ateist değildir çünkü evrim teorisinin dogru olup-olmamasının Allah’ın varlığıyla bir alakası yoktur – aynı dünyanın küre olup-olmamasının da bir alakası olmaması gibi*******. Ayrıca, ateizm evrim teorisinden önce de vardı. Yarın birgün (sanmıyorum ama) evrim teorisi yanlış çıkarsa – örneğin 3.5 milyar senelik bir hayvan fosili bulunursa – ateizm yine var olacak – çünkü ateistlerin Tanrı’nın varlığına inanmamalarının en önemli sebepleri bilimselden ziyade felsefidir (birkaç örnek: neden bu kadar çok kötülük/hastalık/şiddet var? Tanrı varsa, neden saklanıyor? dinler/dindarlarda bulunan bazı hurafeler; mutlak kadir, ezeli ve ebedi bir Tanrı anlayışını “mantıksız” bulmaları). Evet; bugün ateistlerin çoğu evrim teorisine inanıyor ve bunu inanışlarını desteklemek için kullanıyorlar gibi görünüyor ama hepsi değil. Örneğin Çin’de neredeyse ülkenin tamamı ateist/Budist ama evrim teorisini gerçekten anlayanların sayısı nispeten çok azdır. Ateistlerin bakış açısını çok önemli bir ateistin perspektifinden öğrenmek isterseniz Prof. Richard Dawkins’in ‘God Delusion’ kitabını tavsiye ederim. Müslümanlar olarak bizlerin Allah’ın varlığına dair kullandığı her argümana (kendilerine göre) mantıklı cevapları var ama hepsi tartışmalı tabi.

Son olarak, benim müslüman olarak kalmamın sebebi bilim değil, Efendimiz (Sav)’in hayatı ve Kuran-ı Kerim’dir. Bugünün (her dinden) dindarlarının paçozluk ve cehaletini görünce, Efendimiz’i doğru bir şekilde tanımayan bir insanın ateist veya din düşmanı olmasını da kesinlikle yadırgamıyorum.

Okuduğunuz için teşekkür ederim. Yorumlarınızı bekliyorum…



Dipnotlar

*Şu anda Leicester Üniversitesinde (İngiltere) bir Genetik Epidemiyolog olarak çalışıyorum ve grup olarak insanlarda akciger fonksiyonunu ve kronik obstrüktif akciger hastalığını (KOAH) genetik olarak araştırıyoruz. Elimize yüzbinlerce insanın genetik ve fenotipik (yaş, cinsiyet, sigara içiyor mu?) datası geçiyor ve bu bilgileri “süper bilgisayarlar” aracılığıyla istatistiki modellere tabi tutarak (“fit” ederek) hangi genlerin iyi bir akciğer fonksiyonu veya KOAH için önemli olabileceğini bulmaya çalışıyoruz. Umuyoruz ki yaptığımız buluşlar ileride insanlara faydalı bir ilaçla sonuçlansın. Detaylari bu iki yazimda okuyabilirsiniz: Bir bilim ve genetik reklamı & Searching for “Breathtaking” genes. Literally!

**Allah, (150-200 bin sene önce dünyada yaşayan) Homo sapiens‘lerin (modern insanların) arasından ikisine Hz. Adem ve Havva’nın ruhunu ‘üflemiş’ olabilir. Bu benim için şaşırtıcı olmaz. Çünkü, objektif olarak karşılaştırdığımızda, modern insanları Neandertaller (Homo neanderthalensis) ve Denisovalılar (Denisova hominins) gibi diğer insan türlerinden, ve şempanze gibi genetik olarak yakın hayvanlardan ayıran faktörün genler ve biyolojiden çok aradaki ilim farkı olduğunu görüyoruz. Meleklerin Allah’a “Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın?” sözü bu şekilde de manidar oluyor – çünkü modern insana (Homo sapiens) benzer yaratıklar da birbirlerinin kanını dökmüşlerdi.

***Dünyada yaşadığı bilinen canlı türlerinin tarih cetveline (timeline) bakabilirsiniz: https://en.wikipedia.org/wiki/Timeline_of_the_evolutionary_history_of_life

****İngilizce bilenlere Richard Dawkins’in “The Greatest Show on Earth: The Evidence for Evolution” kitabını ve yukarıdaki “What is the evidence for evolution?” videosunu tavsiye ederim.

*****Allah bir insanı bile yaratmaya karar verdiğinde o insanı dünyaya ‘ışınlamıyor’. Anne rahminde ~9 ay geçiriyor; sonrasında da belki 20-25 yaşına kadar kendi başına bir ‘birey’ olmuyor o insan. Herşey bir süreç sonucunda yaratılıyor.

******Uydurma bir senaryo çizmek istiyorum: Örneğin, 1920’lerde yaşıyoruz… Bilim fazla ilerlememiş ve büyük bir veba salgını var. Milyonlarca insan ölüyor ve bütün imamlar hutbelerinde: “Bu işlediğiniz günahlardan dolayı Allah’ın bize gönderdiği bir beladır; çekeceksiniz başka çaresi yok!” diyor. Bir bilim insanı da çıkıp “Hayır; benim gözlemlerime göre büyük ihtimal bunun sebebi farelerden bulaşan gözle göremediğimiz birşey. Araştırmam lazım!” dese ve karşılıgında da “Ne demek yani; Allah göndermedi mi bunu? Bu adam Allah’a şirk koşan sapık bir kafirdir!” damgası yese kaçımız – “kafir” damgası yeme ve toplumdan dışlanma pahasına – o bilim insanının tarafında yer alırdık? Evrim’deki gibi ortada herkesin gözle dahi görebildiği birşey var: veba hastalığı. Fakat mekanizma olarak biri “Allah istedi; oldu“, diğeri ise “(Allah istedi/istemiş olabilir – bunu objektif olarak bilemem/kanıtlayamam – fakat) bunun biyolojik sebebi bir bakteridir” diyor.

*******Fakat ‘din anlayışımız’la bir alakası vardır. Eğer din anlayışın “dünya düzdür” diyorsa, tonlarca somut bilimsel delille küre olduğu ıspatlanmış dünyanın küre olup-olmadığını değil, din anlayışını gözden geçirmen/sorgulaman lazım.

Eldeki bulgulara göre, canlı türlerinin ortaya çıkma kronolojisi (Source: bbc.co.uk)

PS: Yıllar önce evrim teorisi ve ateizmle ilgili görüşlerimi 2009’da önce Leicester Üniversitesi öğrencilerinin hazırladığı bir gazetede, sonra da (daha uzun bir şekilde) “God of Science” adlı yazımda paylaşmıştım. O günler ateizm’le ilgili söylediklerimin çoğuna hala katılsam da, evrim teorisi konusunda tamamen değişmişim 🙂 Bunu da gururla söylüyorum. Maalesef sorgulayanların sevilmediği, dogmatik bir milletiz. Hakikatin peşinde koşmanın ve bilimin önemini anlarsak, Allah’ı daha iyi tanıyacağımızı düşünüyorum.

PPS: Yazıyı paylaştığım günün (bugün 12 Şubat’ın) dünyada “Darwin günü” olması da ayrı bir tesadüf/tevafuk.


Ek 1 (18/05/2019): Konuyla ilgili bir Twitter zinciri (thread)


Ek 2 (03/12/19): Evrim Ağacı’ndan konuyla ilgili eğitici bir video

Ek 3 (30/04/20): Makale tavsiyesi

Evrim teorisini anlatma konusunda başarılı bulduğum bir video daha

KısacaNeden ve nasıl bir müslümanım?’ (ama >%10 da agnostiğim) (Not: önem sırasına göre sıralanmadı)

1- (Tek) Tanrının varlığını (biliyormuş gibi) ‘hissediyor’ olmam

Özellikle baba olduktan sonra bu duygu çok arttı. Oğlumun geçtiği her aşamayı izledim ve bir insanın/canlının nasıl açıklanamaz bir mucize olduğunu gözlerimle gördüm.

(Not: Bu sebep bazen – karşılaştığım olaylar sonrasında az ya da çok – sarsılıyor ama hala önemli bir sebep benim için)

2- İslam dininin özünde çok güzel ve (alternatiflerine göre) özel bir din olması: a) Öncelikle, senin bir yaratıcın var; ona karşı mütevazı ol (Allah’a şirk koşma!) – herşeyi ondan iste (aciz bir mahluk olduğun için de mütevazı ol). b) Kısa ömrünüzde güzel işler yapmaya çalışın; sorumluluk sahibi olun (emri bil maruf, nehyi anil munker); imtihan dünyasındasın: yaptıklarından da yapmadıklarından da sorguya çekileceksin. c) Kesinlikle başkalarının hakkına girme; Allah affedicidir ama her kuluna (fakir-zengin, ünlü-ünsüz farketmiyor) çok değer veriyor – bu yüzden kendi hakkını affetse bile onların hakkını senden alacak. d) Sorgulamaya (tahkiki iman taklidi imandan daha efdal) ve ilim/bilim öğrenmeye (Kıyamet günü, âlimlerin mürekkebi şehitlerin kanından ağır gelir – Hadis) teşvik ediyor. e) Allah’ın “esma-ül hüsnası” (Halim, Rahman, Rahim, Selam gibi) sadece iyilik, sevgi ve affetme temelli değil, (Adil, Kahhar, Kabıd gibi) adalet, zorluk ve ceza temelli isimlerden de oluşuyor. Ayrıca, Batın ve Hakim isimleri de evren ve hayatın – bazı kısımları hoşumuza gitse de gitmese de – neden böyle gizemli, hatta anlaşılmaz ve hakikatinin araştırmaya değer olduğunun bir emaresi…

3- Kuran’daki bazı – bana göre direkt ilahi olduğu belli olan – ayetler: Peygamberi eleştiren/ikaz eden ayetler; “Kulları içinde ancak âlimler, Allah’ı gerektiği tarzda tazim ederler” (Fatir, 28); “İnsan, emek ve gayretinin neticesinden başka şey elde edemez” (Necm, 39); “O, insanı bir damladan yarattı. Fakat bir de bakarsın ki Rabbine apaçık bir hasım oluvermiş!” (Nahl, 4); “Allah size, emanetleri/işi ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hüküm vermenizi emreder” (Nisa, 58); “O insana kalemle yazmayı öğretendir” (Alak, 4) gibi ayetler…

4- Birçok duygusal ya da mantıksal sebep: örneğin, a) İslam’ın yok olmamış ya da Afrika’da birkaç kabilenin inandığı bir din olmaması önemli; b) önceki büyük dinleri ve peygamberleri tasdikliyor (ya da tamamen yalanlamıyor) olması – onların da “ileride gelecek bir peygambere” işaret etmesi (örnek); c) İslamı, Hz. Muhammed gibi doğruluğu (örneğin – Duha suresinde de bahsedildiği üzere – bir süre vahiylerin kesilmesini hiçbir menfi sebeple açıklayamam) ve adaletiyle bilinen ve davasına tüm kalbiyle inanmış bir peygamberin (örneğin, günde en az 5 vakit namaz ve her yıl en az bir ay oruç tutmayı hiçbir menfi sebeple açıklayamam), Hz. Ali, Hz. Ömer, Hz. Hamza, Hz. Halid bin Velid gibi ‘kimseye eyvallahı olmayan’, zamanının çok önünde ve (kendi alanlarında) başarılı figürlerin temsil etmesi de inancımın güçlenmesine katkıda bulunuyor. d) Ayrıca, Hz. Muhammed’in ‘veda hutbesi’ni verdikten ve Kuran tamamlandıktan kısa bir süre sonra vefat etmesi de önemli bir delil benim için.

5- Ateizm’in temeli olan Materyalizm’in – bana göre – bazı olguları hiçbir zaman açıklayamayacak olması: Örneğin felsefede ‘Emergent properties’ (ortaya çıkan yeni özellikler) diye bilinen olgu – mesela Hamlet, Savaş ve Barış, Karamazov Kardeşler gibi şaheserlerin yazılmasını hangi fizik kuralı ile açıklayabilirsiniz? Futbolun kuralları nereden geldi? Ortada ‘kreatif’ (ve bana göre Doğa bilimleriyle hiçbir zaman anlayamayacağımız) birşey var. İnsan şuurunun – her ne kadar fiziki alemle (beyin aracılığıyla) bağlantısı olsa da – hiçbir zaman nöroloji, kimya, algoritmalarla vs. tamamen açıklanamayacağına (ve kontrol edilemeyeceğine) inanıyorum. Yani Determinizm’e inanmıyorum; bir yöne meyilli olsak da özgür bir irademizin olduğuna inanıyorum. Ayrıca, şuurun – mahiyetini anlamadığım bir şekilde – ‘tanrısal/metafiziksel’ bir olgu olduğuna inanıyorum.

6- Herkes söylediği için artık banal oldu fakat (bizim ilmimize kıyasen, fizik, matematik, biyoloji, kimya bilgisi) sonsuz bir ilim sahibi bir zaatın anca bu kainatı yaratabileceğine inanıyorum. Bu da Islam’daki (herşeyi bilen, herşeye kadir) ‘Allah’ (‘The God’) tanımına uyuyor.

Fakat gördüğünüz gibi yukarıda saydığım nedenlerin bazıları duygusal, bazıları da mantıksal – ama hiçbiri bilimsel değil! Bunu da kabul ediyorum; agnostik kısmım da buradan geliyor. Kafamdaki birçok sorunun** cevabını bilmiyorum; çok araştırdım; sordum; bildiğini iddia edenlerin de bilmediğini üzülerek gördüm. Şunu da belirtmem lazım: insan hayatın gizemleri karşısında bazen sadece ‘bakakalıyor’. Her zaman yeni şeyler öğreniyor, gözlemliyor ve hayretler içerisinde kalıyorum. Aklımın almadığı konularda haddimi bilip, susuyorum – asla kesin konuşmamaya dikkat ediyorum ama sorgulamaya ve araştırmaya devam ediyorum.

Ayrıca – yazının başında da belirttiğim gibi – eskiden kalma İslam anlayışının da yeni bilgiler karşısında yetersiz kaldığını görüyorum*. ‘Yeni’ fikirlere ve – daha da önemlisi – cesur ilim/bilim insanlarına ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

Varoluşsal sancılar çekiyorum bazı geceleri – özellikle ölüm ve sonrası kafamı çok kurcalıyor. Vefat edenlerden hiçbir bilgi/geri dönüş al(a)mamamız da canımı çok sıkıyor. Orneğin, rahmetli veya başka sevdiklerimiz/saydıklarımız ne yapıyor acaba? Hiç ‘somut’ (?!) bilgisi olan var mı?
Son birkaç haftada rahmetli dedemi, Isaac Newton, Cem Karaca, Barış Manço, Sokrat, Muhammad Ali, Robin Williams, Steve Irwin (liste uzun…) gibi farklı insanları da düşündüm – belki saatlerce… Görüşmelerim ve kişisel araştırmalarım sonuçsuz kaldı – tatmin edici birşey çıkmadı. Ondan bir de buradan yazmak istedim – ulaşanlara şimdiden teşekkürler

Dipnot (Kısaca neden müslümanım?)

*İslam, bugünkü (ve belki de son 600-700 yıldır) yaşandığı haliyle (kadınlara, gayrimüslimlere, azınlıklara, bilim ve felsefeye bakışıyla) evrensel bir din değil. Fakat bazı ayetlerin bile sonradan neshedildiğini göz önünde bulundurursak, fanatikler/bağnazlar tarafından sık kullanılan birçok (sahih) hadisin de sonraki hadis/sünnetlerle neshedildiğine inanıyorum. Bu yüzden bir hadis ya da ayeti kullanıp, evrensel değerlere ya da bugünkü bilime ters argümanlar üretenlere:

1- “Bu ayetin sebeb-i nüzulü neydi?” ya da “bu hadis söylendiği dönemdeki/esnadaki şartlar/kontekst neydi?”, ve

2- “O ayet/hadisten sonra bu ayet/hadisle çelişen başka bir ayet/hadis indi mi?”

diye soruyorum. Cevap veremeyenleri de kâle almıyorum…

Özellikle veda hutbesi benim için birçok konuda mihenk taşıdır, çünkü, Efendimizin (sav) en son sözlerindendir ve bugün için bile (cinsiyet ve ırk eşitliği, sosyal ve hukuki adalet, barış içinde yaşama gibi konularda) evrensel mesajlarla doludur.

Fakat şunu da unutmamak lazım: Peygamber dahi ‘zamanının çocuğuydu‘; bu yüzden insanlığın ondan alacağı çok önemli ahlaki, sosyal ve siyasi ders ve ilhamlar olsa da genetik/moleküler biyoloji, paleontoloji, kuantum fizik, kimya, astronomi, elektronik, programlama gibi alanlardaki bilimsel ve teknolojik gelişmelere “Kur’an ve Peygamber bu konularda fazla birşey söylemedi” diye göz kapamak veya önemsememek büyük bir cehalet ve insana verilen potansiyele ihanettir.

**Bazı örnekler: ‘Kader’ nedir? ‘Özgür’ irademiz var mı? Cevap ‘hayır’sa, imtihanın mantığı nedir? Cevap evetse, psikolojik sorunları olan veya (demanslı insanlar gibi) beyninde hasar oluşan insanları nasıl açıklarız? Çocuk ölümleri? Elektrik, insulin, internet, evrim teorisi (ve fosiller), quantum fiziği, aşılar (liste uzun…) gibi çok büyük buluşları peygamberlerin yapmaması ya da tartışmamasındaki hikmet nedir?

Read Full Post »

This is a response* to the News Feature “The Turkish paradox: Can scientists thrive in a state of emergency?” (Nature 542, 286-288; 2017), which appeared in the scientific journal Nature.

First, I thank Alison Abbott (the author of the article)** for bringing the problems of Turkey and Turkish scientists to the fore. However, I have found some parts of this article to be factually insufficient. As a Turkish scientist working abroad, I contend that the country’s government is using its former political ally, the Gülen movement, as a scapegoat to cover up their own injustices and incompetence, and remain unaccountable.

It is obvious that this is a well-intentioned piece and the issue was covered due to concern for science and the safety of scientists in Turkey. But, some of the statements in the article require either a reference and/or that they state whose opinions they are. Just one example:

TÜBİTAK had been deeply infiltrated by the religious organization known as the Gülen movement, which is believed to have orchestrated the coup attempt. Over the past few decades, these followers of exiled preacher Fethullah Gülen had established themselves in Turkey’s military, judiciary and government offices, as well as in universities.

For me, the use of “infiltrating” and “believed to have orchestrated the coup attempt” are unfortunate. From what I’ve seen, the accused are ordinary Turkish citizens who happen variously to sympathise with none, little, some or most of Gülen’s teachings and – whatever you think of Gülen – have every right to work in any workplace in Turkey. Also “believed” means (at least should mean) nothing in the eyes of the law without concrete evidence.

There are other statements which I do not even want to get into:

Scientists generally agree that removing Gülenists from the system was necessary, and not just because of the coup attempt. ”

Which scientists agree with this? How do you determine that someone is a “Gülenist”? Is sympathising with some of Gülen’s teaching/ideas a crime?

So, the main question here is: where/whom/what is the reliable sources for this article? The individuals who stated these views do not have any additional information other than what they are being exposed to on pro-government media outlets and unfortunately have acted as a mouthpiece for the government’s propaganda. Over eight months has passed since the “15 July coup attempt” (intentionally put in inverted commas, as what happened that day was too strange an event to be called an ordinary “coup attempt”), and sceptics like me are still waiting for an independent investigation*** into what went on that day and whom was really to blame. Consequently, we are also waiting for concrete evidence linking Gülen, and more importantly, the tens of thousands of people (including thousands of academics, journalists and judges; see http://turkeypurge.com/ for comprehensive figures) whom the government have unconstitutionally sacked and/or jailed, to the “coup attempt”. Additionally, Gülen has repeatedly denied the accusations and – whatever you think of Gülen and/or his followers – the burden of proof is on the accusers (i.e. the Turkish government and the President).

I’d like to bring some context to the story: the Gülen movement has/had millions of followers in Turkey (and in over 160 countries around the world) and is well-known to have an emphasis on education, inter-faith tolerance and dialogue. Before our President (Erdogan) started closing schools, ordering the burning of books and purging/jailing academics whom he labelled as Gülen-“FETÖ”-related (anyone who does not fully support him will be included under this term; it’s only a matter of time!), almost everyone (and I mean everyone; many seculars and the religious) in Turkey wanted their children to attend their schools as they were well-known for bringing the best out of them – academically and ethic/morally. It is then a statistical inevitability that these people will be over-represented in most settings. They did not ‘infiltrate’, but rather deserved to be where they were. Also for the same reasons, almost everyone in Turkey is at least vaguely associated with the Gülen movement (e.g. via a friend, colleague, child’s attendance to a “Gülen-inspired” tuition centre); sometimes without knowing, as many Gulen-inspired people did not declare it publicly. Therefore it is possible to indict/imprison anyone, including President Erdogan himself, if being associated with the movement was a crime. And that is exactly what the government is doing, except that this criteria is only being used against anyone who is a non-loyalist and with a bit of influence; hence the numbers, reaching almost a hundred thousand imprisoned and/or dismissed from their posts.

Needless to say, if some of them have committed crimes for the benefit of Gülen, themselves and/or the movement, (after due process) it should be those individuals who pay the price and not the whole group. However, so far it seems like President Erdogan is not interested in finding criminals, but rather acting in a revanchist manner and destroying anyone who poses a threat to his one-man rule – starting first with the big fish; and choosing the Gülen movement as a scapegoat for the coup attempt was a masterstroke, as many groups in Turkey will find it believable. If Gülen orchestrated this coup attempt, he would have betrayed everything he ever stood for for the last five decades or so and, more importantly, his followers who didn’t know anything about a coup attempt and definitely would not support such an abhorrent event – in fact there is clear evidence that this was the case as even soldiers/generals who were dismissed/imprisoned as “Gülenists” had not taken part in the coup attempt. These just didn’t make sense, and were the main reasons why I chose to wait for an independent investigation to learn the full story (which has not happened, causing me to think that the government are intentionally hiding the truth) – before I can denounce him. Still waiting…

Finally, unfortunately, many academics in Turkey (especially the silence of secular academics was disappointing to say the least!) have stood quite when innocent people/academics/journalists/lawyers/teachers were being jailed/sacked for laughable charges (e.g. for downloading an app called “Bylock”; having an account in a legal bank called “Bank Asya”, owned by a “Gülen-inspired” group; contributing to charities such as “Kimse Yok mu?” which are led mostly by “Gülen-inspired” people). Now it is their turn unfortunately and no one is left to defend them or let their voices be heard in Turkey – as “Gülen-inspired” media (e.g. Zaman, Samanyolu TV****, Bugün), before they were all closed down, had great influence and allowed representatives of different ideologies/political parties to voice their opinions in their channels/newspapers/journals.

 

Addition to post (25/03/17): Over the last week or so, there were important statements made by: (i) the chief of the BND (German national intelligence agency) Bruno Kahl and (ii) the chair of the (US) House Intel committee Devin Nunes, essentially proclaiming that there was no concrete evidence linking Gülen and/or the Gülen movement to the “coup attempt”. These were then followed by a comprehensive report by the (UK) Foreign Affairs Committee, making similar points. These are significant statements contradicting the Turkish government’s rhetoric, thus the best way to clear themselves of any accusations (e.g. of faking a coup and making the most of it to silence opposition) is to allow an independent organisation to carry out an investigation into what happened on the 15th of July and the preceding days.

 

*This piece is a longer version of the (~200 word) Correspondence I have sent to the editors – which they have gracefully accepted (titled: Listen to the accused Turkish scientists). For an enhanced pdf version of the article, click here.

**I also thank Celeste Biever (Chief news editor at Nature) for giving me the opportunity to write and publish a response

***To make matters even more suspicious for sceptics like me, a shambolic/tragicomical investigation was carried out by the “15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu” (a committee comprising of 15 Turkish MPs; 9 from AKP, 4 from CHP, 1 from MHP and 1 from HDP), which concluded without quizzing any of: (i) the Chief of the General Staff, Hulusi Akar, (ii) Director of Turkish Intelligence, Hakan Fidan, (iii) Zekai Aksakallı, the general who allegedly stopped the coup plotters (iv) the Prime Minister, Binali Yildırım, (v) the President, Recep Tayyip Erdogan – although, at least the former three, should have been the first ones to be interrogated.

****I have not even watched Samanyolu TV (or Samanyolu Haber TV, their news channel) once since ~2014 but I know, although there was clear bias for people with similar beliefs to them (i.e. religious, moderate, and sympathises with Gülen’s teaching), people from most ‘sides’ – if not all – were being welcomed on their shows. Zaman (newspaper) and Bugün TV were different though: They really did have people of all beliefs/political parties/ethnicities feature frequently on their columns/shows/programmes.

 

PS: I declare that I do not have any financial conflicts of interest. I also do not contribute to or attend any Gülen-related activities since 2016. I wrote to Nature as I thought it was my intellectual responsibility to provide my views on the matter. I saw that the Turkish government were getting away with murder by using the “FETÖ” card on everything and anything – and many people were buying into it because they were a very convenient scapegoat.

References:

Abbott A. 2017. The Turkish paradox: Can scientists thrive in a state of emergency? Nature. URL: https://www.nature.com/news/the-turkish-paradox-can-scientists-thrive-in-a-state-of-emergency-1.21475

Erzurumluoglu AM. 2017. Politics: Listen to accused Turkish scientists. Nature. URL: https://www.nature.com/articles/543491c

Read Full Post »

Arabesk bir girişle başlayayım: Insanımız yıllar yılı ezilmiş; darbeler görmüş; fakirlik görmüş; 95%’inden fazlasının müslüman olmasına ragmen, dinini dahi gizlice yaşamak zorunda bırakılmış… Ayrıca Kürt, Türk, Laz, Cerkez ayrımı da yapılmamış bu konuda; herkese eşit(!) davranılmış. Bu tanıma göre Anadolu insanının bir çogunu ‘ezilmişler’ kategorisine koyabiliriz. Bir çogumuzun ailesi de farklı degil; büyüklerimize bir dokunsak, bin ah işitiyoruz!

Fakat benim ‘ezilmişlik’ten ziyade tartışmak istedigim konu ‘eziklik’. ‘Ezilmiş’ olmak çogu kez bir suç degil; kaderdir… Fakat ‘ezik’ olmak bana göre (çok!) kötü bir haslet; ve bu hastalık insanımızı hayatlarının her alanında etkiliyor! Destekledigi siyasetçi/liderler ve verdigi oylar, olaylara bakışı, komşu/müşteri/diger insanlara davranışlarına kadar… Kimlerden bahsettigimi kısaca açıklayayım: ‘Ezik’ insanlar “ben ezildim; öyleyse başkalarını ezme hakkım var!” ve/yada “başkaları da ezilsin” diye düşünen (ve bunları normal gören) tiplerdir. Bu tarz insanlar güçsüz iken dünyanın en sessiz/sakin insanlarıdır; ama guç ellerine geçtiginde vicdansızlıkları ve çapsızlıkları ayan/beyan ortaya çıkar!

Bu tarz insanlarda gözlemledigim hasletleri ve semptomları aşagıda sıralayacagım:

1- Herkesi kendileriyle kıyaslarlar ve/ya kendilerine rakip/düşman görürler. Bu yüzden kimseye güvenmezler… Ozellikle başarılı insanlara karşı içleri haset doludur; kesinlikle iyiliklerini istemezler! Haset ettikleri insanları aşagı çekmek için ellerinden birşey gelse, seve seve yaparlar. Zor durumda kaldıklarında ise, onları övmemek için konuyu dolandırırlar; ve gerekirse başka insanlardan bahseder ve onları överler…

Hasetçilerin bütün karakter(sizlik)lerini üzerlerinde toplarlar. Kesinlikle hakkaniyetli davranmazlar! Olaylara hak-hukuk meselesi olarak (objektif) degil, kendi dar çerceveleri ve kalıplarından bakarlar; ve sadece kendi kararlarını/düşüncelerini önemli görürler (NB: konu hakkında bilgisinin olup-olmadıgının hiç bir önemi yoktur). Haset ettigi kişiye zarar verme şansı eline geçse, karşılıgında dünya yansa umrunda olmaz; o işi gözü kapalı yapar/onaylar! Karşısındakine kendisine verilenin iki katının verilecegini duydugunda, “benim bir gözümü çıkarın” diyen (hasetçi) kişi misali…

2- Tartışmaya girmeye her zaman hazırdırlar ve hiç bir zaman son sözü soylemeden susmazlar! Cevabı olmasa dahi sorun degil; hemen konuyu degiştirirler. Amaçları kesinlikle ögrenmek degildir. Önemli olan etrafindakilere demagoji yapmak ve övü(l)nmektir; bu yüzden tartışma sonu “nasıl susturdum gördünüz!” demeyi ihmal etmezler! ‘Öz eleştiri’ diye bir terim lugatlerinde mevcut degildir.

3- “Okumuşsun ama adam olamamışsın!”, “senin gibi ellisini cebimden çıkarırım!”, “sizin gibi vatan haini degiliz”, “komünist/Ermeni dölü/gavur”, “okusak sizi geçerdik”, “sümüklünün tekiydi bu!”, “boş işlerle ugraşıyorsunuz”, “siz giderken, biz geliyorduk!”, “sen kendini ne sanıyorsun!”, “agzını-burnunu dagıtırım!” gibi seviyesizce lafları çok kullanırlar. Özellikle haset ettikleri insanlara karşı…

4- Önemsiz şeyleri dahi (basit bir spor müsabakası gibi) hayat-memat meselesi gibi görürler. Cünkü ‘rakibin’ yenilmesi kendi ezikliklerini tatmin etmeleri adına çok önemlidir! Bu tarz gövde gösterilerine çok önem verirler! Devamlı birileriyle (halk tabiriyle, affedersiniz) ‘sidik yarışı’ içindedirler!

Bilimle, ilmiyle, görgüsüyle, başarılarıyla bir yerlere gelemeyecekleri için lüks araba-ev alarak kendilerini gösterme derdine girerler. Aç kalır, yine de o lüks arabanın parasını biriktirir. Cünkü ezikligini tatmin etmekten daha önemli birşey yoktur hayatında!

Bu tabloda sadece ezik insanlardan bahsediyorum. Ayrica soldaki meslekleri daha asagi gordugumden degil, altinda calisan insanlar ve/yada uzerindeki sorumluluga gore siraladim. Genelde ezik insanlarin asil yuzleri eline gucu gecirince ortaya cikiyor!

Ezik insanlar için genel ‘Azgınlık endeksi v Meslek’ tablosu. Anlatmak istediğim, ezik insanların asıl (zalim, karaktersiz) yüzleri genelde ellerine gücü geçirince ortaya çıkıyor! Soldaki meslekleri daha aşağı gördügümden değil, altında çalışan insanlar ve/yada üzerindeki sorumluluğa göre sıraladım (bazılarının yeri degişebilir). Buradaki kesinlikle bilimsel bir çalışma degil; benim genel olarak düşüncelerimdir. Istisnalar elbette vardır (hem iyi, hem kötü yönde); ve çoktur (inşallah iyi yönde!)

5- Kendisinin hiç bir katkısı olmamasına ragmen, başarılardan kendisine pay çıkarmanın yollarını arar. Ve onlarca kez anlatma geregi duyar (ornekler: “ben demiştim!”, “soylemiştim şimdi gol olacak diye!”; “sizi sandıga gömdük!”; “ben olmasam, olmazdı”). Bir çogu hayatta hiçbir şey üretemeyip, başkalarının ürettikleri üzerinden kendini ispatlamaya(!) çabalar. Milliyetçilik ve dincilik çogu kez sıgındıkları limanlardır.

6- Kendilerine/ailelerine/mahallesine dahi faydaları olmamasına ragmen, din, vatan, millet, ümmet edebiyatını çok yaparlar ki kendileriyle ilgili ‘Dünya arenası’nda da övünecek birşeyler bulsunlar. Kazandıkları ufak başarıları devleştirirler; yaptıkları ufak iyilikleri onlarca kez anlatırlar.

7- Iş yerlerinde/hayatlarında biraz yükselirlerse, etrafındakilere bunu hissettirirler ve yonettigi insanlara gittikçe otoriter davranırlar. Ezmek fıtratlarındadır! Siddetli bir şekilde insanlar “hep beni konuşsun/övsün” isterler. ‘Alt’ında gördükleriyle asla yüz/göz olmaz, (gerçek manada) istişare yapmazlar!

8- Hayatda tek önemli gördükleri şey para, mal ve mülk yıgmaktır. O yüzden gezme/görme, sanat, sinema/tiyatro gibi aktivitelere para harcamazlar… “Harcarsam, eski günlere döneriz” korkusu içlerine işlemiştir… Bir türlü kurtulamazlar! Bundan dolayı cimridirler de. Allah rızası için dahi elleri cebine gitmez (ama bu din edebiyatı yapmalarına mani degildir)!

9- Bir duruş sergileyemezler (bu konuda Insanın bir ‘duruş’u olmalı yazıma da bakabilirsiniz). “Aman işsiz/aç kalırım!” korkusu hep akıllarının bir kenarındadır. O yüzden zalime ve/yada ‘üst’üne karşı onların haksız olduklarını bildiklerinde dahi dik duramazlar… Hatta istedikleri gücü/makamı ele geçirene kadar öpmedik el/etek/ayak bırakmazlar! Daima birilerine yaranmaya çalışırlar ve her zaman güçlünun yanında yer alırlar! Sürü psikolojisiyle hareket ederler çogu kez.

Bu yüzden eziklerin arasından (akademisyen dahi olsa!) olaylara eleştirel yaklaşabilen entellektüellerin çıkması da imkansızdır! Insanımızın müthiş potansiyeline ragmen ‘entellektüel insan fakirligi’ yaşamasının en baş sebeplerinden biri de bana göre budur.

10- Düz mantık düşünür, açık görüşlü düşünemezler. Kalıpları ve ‘tartışılmaz dogru’ları çoktur; ve bunları tartışanlara karşı nefret doludurlar. Kesinlikle saygıları yoktur… Mesela (örnek olarak) kendisi ‘Dinci’ geçinen bir tip ise, farklı düşünenleri ‘Cehennemin odunu’ olarak görür; ve aşagılar (aşagılık olan kendisi olmasına ragmen!). Vicdanlarını kaybetmişlerdir! Insanları hep negatif şekilde genellerler! Her konuda bir fikirleri vardır, ama araştırmaya/okumaya ihtiyaçları yoktur!

11- ‘Batılı’lara karşı içten içe bir aşagılık kompleksleri vardır; ve (madde 4’deki gibi) onlarla karşılaşınca kendilerini göstermeye çalışırlar! Batılı herhangi birine karşı aldıgı galibiyet/başarıyı bütün Batı’ya karşı bir ‘savaş’ kazanmış gibi gösterirler.

12- (Az da olsa) Sevdikleri (özellikle geçmiş tarihten) insanları (tabir-i caizse) peygamberleştirirler (hatasız görürler); sevmedikleri (yine, özellikle tarihi) insanları ise şeytanlaştırırlar… Bu sayede onların başarılarından pay alır (aldıklarını sanır); hata/günahlardan kendilerini arındırırlar.

13- Haset ettikleri insanlarda hata ararlarki kendi (sürekli işledikleri) suç/günahlarına mazeret bulsunlar. “Sende şunu yapmıştın”, “bunu herkes yapıyor”, “senin hiç mi suçun yok?” gibi lafları agızlarında sakız yaparlar. Birde gerçekten bir hatanı buldularsa, onu artık her tartışmada (alakalı-alakasız, konusu önemli degil) önüne getirirler.

14- Biraz ellerine para-mal-mülk-makam geçse, ‘sonradan görme’ oldukları hemen belli olur. Cünkü altında Ferrari dahi olsa ‘mazlum edebiyatı’ yaparlar… Cünkü bilirler; ‘mazlum’ edebiyatı en güçlü silahlarıdır! Her türlü günahlarına, suçlarına, pisliklerine (kendileri gibi cahil insanların gözünde) örtüdür!

Yukarıda bazı gözlemlerimi sıraladım. Yazdıklarımın hepsi ezik insanların ‘karakter’leri uzerineydi. Ben delikanlıca konuşanları severim. O yüzden bende öyle davranmaya çalışacagım ve açık konuşacagım: Günümüzden örnek vermem gerekirse, ‘Siyasi Islamcı’ların neredeyse hepsi tam manasıyla ezik! Su an siyasi güçte ellerinde oldugundan bir çogunun gerçek yüzü ortaya çıkmıştır! Nasıl dinin içini boşaltmış sahtekarlar oldukları… Devlet malını talan eden, yalancı, hırsız, arsız, yolsuz, torpilci oldukları… Vicdanlarını kaybetmiş, çapsız tipler oldukları… Bir duruşları da yok; bugün ‘ak’ dedigine, yarın çok kolay ‘kara’ diyebilirler! Sosyal medyada dolaşan örneklerinin bir çogu klavye arkasına saklanıp, kendilerini bir ‘adam’mış gibi takdim eden, rezil-kepaze-cahil-cüheladır!

IŞİD gibi terör örgütleri dahi ezik bir sürü hiç bir işe yaramaz, kendine dahi faydası olmayan, İslamın ‘İ’sini dahi anlamamış, ‘hiç oglu hiç’, serseri/ayyaş genci ‘İslam/müslümanlık’ adı altında toplayarak/kandırarak akıl almaz vahşetlere sevkediyorlar. Müslümanlıgı, kendi din anlayışının dışındakilerin (yani insanlıgın 99%’unun, müslümanların çogu da dahil) canlarını alma ve haklarını gasp etme yetkisini elinde bulundurma olarak gören zavallıların ülkemizi ve dünyayı yaşanmaz hale getirmeye çalıştıgı bu dönemde ‘aklı selim’e ve cesur entellektüel seslere, ama en çokta eziklikten (ve cehaletden) kurtulmaya ihtiyacımız var.

Burada saydıgım kötü hasletler sadece ‘ezik’ insanlara ait olacak diye birşey yok… Her kesimden kendini aşırı şekilde begenmiş, güç zehirlemesi yaşamış, bencil insanlarda bulunabilecek özelliklerden bazıları da yukarıda vardır… Ben burada sadece ezik insanlar üzerine odaklanmaya calıştım…

Peki ezikligimizi nasıl yeneriz? Kendi gözlemlerime göre (i) her ceşit (ırk, dil, din, mezhep, ideoloji farketmez) insanla tanışıp, onların fikirlerine de saygı duymayı (ve/yada tolere etmeyi) ögrenerek; (ii) Dünya klasikleri ve benzer literatürü okuyarak; (iii) Dünya’yı gezerek; (iv) Insanlarla kendimizi (mal-mülk-makam-başarı anlamında) kıyaslamayı bırakıp, herkesi kendi dünyasında bir ‘birey’ olarak degerli görerek; (v) Kimseye karşı kin-nefret-garez-haset beslemeyerek…

Hayatda çektigimiz sıkıntıları bir eziklik kaynagı olarak degil, güç kaynagı olarak görmeliyiz; ve mental olarak daha da güçlü hale gelmeye çalışmalıyız… Nietzsche’nin hakikat dolu “seni öldürmeyen şey güçlü kılar” sözü de (kuyuya düşen eşeğin menkıbesi gibi) bu anlamda manalıdır…

Bir dua ile bitirecegim: Allah ıslah etsin hepimizi; ve özellikle Islam alemini bu ‘eziklik’ten kurtarsın! Geçmişte çektigimiz ve bazılarını hala çekiyor oldugumuz eziyetlerin psikolojik (ve sosyo-ekonomik) prangalarından kurtarıp, kendimizi yeniden geliştirmenin ve ‘dirilme’nin yollarını göstersin! Amin!

PS: (Biraz ilginc bir gözlem olacak ama) Nedense ‘ezik’ tipler (bütün gün) Arabesk tarzı şarkılar dinlemeyi çok seviyorlar; keşke sadece bununla kalsalardı. (NB: Arabesk dinleyen herkes eziktir demek degil bu; yazdıklarım/söylediklerime ekstra anlamlar yüklemeyelim)

Bu yazım, eski Epidemik cehalet yazımla benzerlikler gösteriyor; o yüzden bazı konuları oraya havale ediyorum. Cünkü (bu tarz) ezikler, aynı zamanda cahildir!

PPS: Soruyorum; nezaket, incelik, etik ve insanlık bilmeyen; estetik, sanat, ilim/bilim ve zerafet düşmanı ‘islamcı’lara! Bu ayet size de inmedi mi?
“Siz, insanların iyiligi için ortaya çıkmış en hayırlı ümmetsiniz!” (Al-i Imran 3/110)

Fakat ayetin tam aksisiniz! Dünyanın her milletinden, ideolojisinden, dininden insan tanıdım; (siyasal) islamcılar kadar kaba, yalancı/takiyyeci, talancı, dolandırıcı, cahil, görgüsüz, hasetçi, vicdansız ve şiddet eğilimli bir güruh görmedim. Fakat bir veba salgını gibi Islam dünyasının her yerine yayıldı bu ideoloji; ve dünya kamuoyunda Islam’ın pak çehresini kapkara hale getirdi!

Biz müslümanların bu ‘islamcılık’ akınından bir an evvel kurtulması lazım artık! Firavuna dahi yumuşak dille konuşmamızı emreden Yaradanın (Taha 20/44); namaz kılmak için bile önce eşinden (Hz. Aişe annemizden) izin alan Peygamberin (sav) dininin mensupları olarak, nezaket, zerafet, incelik sahibi olmamanın da (ulema arasında) “günah mı? degil mi?” tartışılması lazım bence; çünkü bu iş böyle gitmez! Yukarıdaki ayetle şereflendirilmiş müslümanlara hiç yakışmıyor bu igrenç karakter(sizlik)ler!
Böyle giderse, ezik, hayatdan beklentisi kalmamış, depresif insanların, cahil-cuhelanın dışında kimse bu dine girmez (girmiyor da!); cahil-cuhelanın dışında kimse de bu dinde kalmaz.

Read Full Post »