Feeds:
Posts
Comments

Posts Tagged ‘genetik’

Not: Aşağıda okuyacaklarınız sevgili Rafşan Yağmur Çelik’in Bianet.org’un ‘Göç hikayeleri’ serisinde yayınladığı roportajımın orijinal versiyonudur – doğal olarak yayınlanan haberde verdigim cevaplar editlendi ve kısaltıldı. Yayınlanmış versiyonuna ise buradan ulaşabilirsiniz

Not: Aşağıda okuyacaklarınız sevgili Rafşan Yağmur Çelik’in Bianet.org’un ‘Göç hikayeleri’ serisinde yayınladığı roportajımın orijinal versiyonudur – doğal olarak yayınlanan haberde verdigim cevaplar editlendi ve kısaltıldı. Yayınlanmış versiyonuna ise buradan ulaşabilirsiniz

Ne zaman geldin? Bu hikaye nasıl ve neden başladı? O günden bugüne hayatında neler değişti? Neleri fark ettin? Burası sana ne öğretti?

Hayat hikayem biraz karışık fakat özet geçmek gerekirse 88 Ankara doğumluyum fakat hayatımın cogu (27/34’ü) Ingiltere’de gecti. Yaklaşık bir senedir de Almanya’da bir ilaç şirketinde (Boehringer Ingelheim’da) çalışıyorum.

Ailecek iki defa geldik Ingiltere’ye: 1989 (ben 1 yaşındayken) ve 2000’de (12 yaşında). Ingiltere’ye ilk geldiğimizde 6 sene kalmışız – 3 kardeşim de Ingiltere’de doğdular. 95’ten itibaren 5 sene Türkiye’de kaldıktan sonra, babamın Doktora çalısmaları için 2000 yılında tekrar Ingiltere’ye geldik. Ailecek 4 sene beraber yaşadıktan sonra ailem geri döndu; ben ve erkek kardeşim Ingiltere’de kaldık – 16 yaşımdan beri hem okuyorum, hem çalışıyorum. 2016’da evlendim ve ~4 yaşında bir oğlum var.

Cocukken futbolcu olmak istiyordum ve aklım-fikrim bundaydı – çok da yetenekliydim. Futbolda iyi olmamın bana çocukken özgüven ve okulda ‘cool’ cocuklar arasına girme açısından çok büyük katkıları da oldu. Fakat büyüdükce farklı alanlar da ilgimi çekmeye başladı: muhasebe, astronomi, arkeoloji ve – o zamanlar ‘geleceğin mesleği’ denilen – genetik. Hepsiyle ilgili araştırmalar yaptım; o alanlarda çalışan insanlarla görüştüm. Nihai olarak da farklı sebeplerden dolayı diger kariyer opsiyonlarını eledim ve genetikte karar kıldım. A-level (lise) notlarım da yuksek gelince Leicester Universitesinin Genetik bölümüne başvurdum.

Babam eski kriminolog olduğu için bana hep Prof. Alec Jeffreys’in Leicester Universitesi’nde keşfettiği ‘DNA fingerprinting’ (adli tıbbı tamamen değistiren ‘DNA parmak izi’) tekniğinden bahsederdi. Bunun da genetiği seçmemdeki payı büyüktür. Ikinci yılımda Alec Hocadan ders alma şerefine de nail oldum.

Bugün geri dönüp baktığımda birçok kez 4 ayak üzerine düştüğümü goruyorum. Başarılı olacağıma her zaman inanıyordum fakat neredeyse elimi attığım her işten başarıyla çıktım. Birkac örnek verecek olursam: 2011’de mezun olduktan hemen sonra (Master yapmadan) 4-yıl tam burslu Doktora kazandım; akademide arastırmacıyken birçok makalem beklediğimden fazla atıf aldı; 32 yaşında Cambridge Universitesinde Uzman Arastırma Gorevlisi (Sen. Postdoc) olmak az insana nasip olacak birsey; ve birçok prestijli odul aldım – benim için en manidarı da Leicester Universitesi mezunları tarafından 2020 ‘Geleceğin Lideri’ ödülüne layık görulmemdi. Simdilerde ise dünyanın en büyük ilaç şirketlerinden birinde uzman araştırmacı olarak çalışıyorum ve şirketin ilaç portföyüne insan genetiği verilerini kullanarak katkı sağlıyorum – ve bu beni hem mutlu, hem de motive ediyor. 

Ingiltere’ye geldiğin için hayatında neler değişti? Buradaki yaşam koşullarını nasıl görüyorsun? Burada kendini 2. sınıf vatandaş olarak hissettiğin oldu mu?

Göcmenlerin burada karşılaştığı en büyük sorunlar dil, kultur ve vize sorunları. Nispeten küçük yaşta geldiğim ve gayretli ve meraklı olduğum için dil ve kültür farklılığı çok sorun olmadı kendi adıma. Fakat bir 7-8 sene Ingiliz vatandaşı olmadığım için Ingiliz devletinin lise ve universite yıllarında her öğrenciye verdiği bursları alma konusunda buyuk sıkıntılar çektim. Babamın da maddi durumu çok iyi olmadığı için bu burslar olmadan universitede okumam neredeyse imkansızdı. Bu yüzden gitmediğim kurum, göruşmediğim danışman, yazmadığım mektup kalmamıştı. Hatta bu yüzden eğitimime (üniversiteye baslamadan önce ve ilk seneyi bitirdikten sonra) toplamda iki sene ara vermek zorunda kaldım. Babam, ben bir sene ara verdikten sonra, bir sene daha kaybetmeyeyim diye elinde avucunda ne varsa verip, benim 2007’de Leicester Universitesinde okumam için ilk yılın ucretini odemişti (o zamanlar ‘yabancı statusunde’ olan ögrenciler için ücret yıllık £9000’dı). Ilk yılı okurken burs ve vize konusunda araştırmalarımızı ve mücadelemizi de sürdürüyorduk. Tam bu sırada avukat olan bir aile dostumuz bize “bakın; bir işinize yarar mı?” diye Gaye Gürol adında bir Türk’ün Köln belediyesine karşı Avrupa Adalet Divanında (ECJ) kazandığı bir davanın metnini uzattı. Bu karar sayesinde Avrupa’da yaşayan her (vatandaş olmayan) Türk işçi çocuğu üniversiteler tarafından Avrupa Birliği vatandaşlarıyla aynı statüde kabul edilmek zorundaydı. Bu kararı – babamla iyice araştırdıktan sonra – hemen Leicester Üniversitesi finans departmanına götürdüm. Tabi hiçbirinin haberi yoktu bu karardan. Bana direkt bursları veren kurum olan Student Finance England’a yazmamı tavsiye ettiler. Fakat Student Finance England’ın da bu karardan haberleri olmadığını öğrenmiş oldum ve olayı daha da açıklayıcı/inandırıcı hale getirmek için 2-3 defa daha mektup yazmak zorunda kaldım. Üniversitem de bayağı yardımcı oldu bu konuda. Sonunda ‘Child of a Turkish Worker’ (Türk işçi çocuğu) statüsünü kabul ettiler fakat benim çok işime yaramadı çünkü üniversite bana sonradan (kurallar gereği) “başladığın statüyle devam etmek zorundasın” dedi. Fakat beni ve durumumu süreçte daha iyi tanıdıkları için yardımcı olmak istediler. Bana yardımcı olma adına “biz senin ilk yıl ekstradan ödediğin parayı iade edelim (~£6000); bir sene ara ver; dönüşte de seni ikinci yıldan başlatalım” teklifinde bulundular; ben de üniversiteye bir sene ara verdim. Fakat o bir senede de oturumum geldi. Bana nihai olarak faydası dokunmasa da “Child of a Turkish worker” statüsüyle (Student Finance England’dan) burs alan her öğrenciye faydam olduğu için mutlu oluyorum. Tabi burada Gaye Güröl’un da hakkını teslim etmek lazım.

Bu sureçte bana emeği geçen bir insandan daha bahsetmek isterim: Prof. Annette Cashmore, Leicester Üniversitesi’nde genetik lisans öğrencisiyken benim son yıl (sene 2011) proje hocamdı – laboratuvarında Candida albicans adında bir mantar üzerine çalışıyorduk ve normalde vücudumuzda zararsız bir şekilde yaşarken neden bir anda patojenik olduğunu (ve Candidiasis hastalığına yol açtıgını) araştırıyorduk. Öncesinde de akademisyen/bilim insanı olmayı düşünüyordum fakat burada geçirdiğim 5-6 ayda bilim yapmayı ne kadar sevdiğimi anladım ve doktora bursları olup-olmadığını sordum. O da bana normalde burs fonu bulduğunu ve beni takımında görmek isteyeceğini söyledi. “Ben sana haber vereceğim” dedi. Maalesef, bana bunları söylediği zamanda MS (Multiple Skleroz) hastasıydı ve belden aşağısı tutmuyordu. Tekerlekli sandalyesi vardı ve her ihtiyacı olduğunda eşi hemen geliyordu. Bu yüzden – çok başarılı bir bilim insanı olmasına rağmen – laboratuvarından da yavaş yavaş elini çekiyordu. Ben son yıl proje raporumu teslim ettikten sonra tekrar kapısını çaldım ve hal-hatırını sorduktan sonra burs meselesini hatırlattım. Çok özür dileyerek, sağlığının son dönemlerde daha da kötüleştiğini ve burs başvurularını yapamadığını ama bana güçlü bir referans yazacağını söyledi. Annette’in grubunda çalışamayacak ve belki de hiçbir yerden Doktora bursu bulamayacak olduğum için üzüldüğümü hatırlıyorum. Herşey için teşekkür ederek çıktım odadan ve direkt başvurulara başladım. Belki 10-15 tane “CV’n iyi/uyumlu ama maalesef burs fonumuz yok” emaili aldım. Bristol Üniversitesi’nden email attığım hocadan da benzer bir email geldi ama sonuna şu cümleyi eklemişti: “istersen şu burslu projemize başvur – sana uygun” Ben de eklediği linke tıkladıktan ve projeyi anladıktan sonra hemen başvurdum. Mülakattan sonra da bana bursu verdiler. İşin en güzel tarafı “ben istedim bir göz, Allah verdi iki göz” misali verilen burs “tam” burstu ve tamamen doktorama odaklanmamı sağlayacaktı. (Leicester’dan alacağım burs sadece okul masraflarını karşılayacaktı. Bir yerlerde çalışıp kiramı vs. kendim bulmak zorunda kalacaktım). Bristol Universitesi’nden (2015 sonu) mezun olduktan sonra ABD dahil başka yerlerde de çalışabilecekken (kısmen nostaljik sebeplerle) Leicester’a geri döndüm. Yaptığım ilk işlerden biri de Annette’i görmek oldu. Beni gördüğüne çok sevindiğini ve başarılarımı takip ettiğini söyledi. Bu görüşmeden ~6 ay sonra vefat etti. Konuyla ilgili olarak aklıma geldi: Bana en çok gelen sorulardan biri “İngiliz hocalar çok soğuk; nasıl çalışıyorsunuz onlarla?” Sizin hocanızdan, onların da sizden ne beklediğini bilmek önemli. Çok yoğun olduklarını akılda tutarak ona göre hazırlanarak görüşme talep etmek lazım. Bir de sadece ingilizceyi öğrenmeye değil, ingiliz (ya da hangi ülkeden/kültürden insanlarla çalışıyorsanız onların) kültürünü öğrenmeye de vakit harcamanız lazım. İngiliz, İspanyol, Alman, Çinli ve İskoç Hocalarım oldu. Hepsiyle de aram iyiydi.

Sorunuza geri dönecek olursam: Göçmen çocuğu olmanın kesin bir avantajı var mı bilmiyorum fakat insan biraz meraklı ve gayretli olursa hem kendi kültürünün, hem de Britanya’daki çok kültürlülügün meyvelerini toplayabilir. Onlarca milletten arkadaşım var ve hepsinden az ya da çok birşeyler kaptım.

Başlarda dil, kultur ve vize sorunları yaşıyorsunuz fakat İngiltere’de ırkçılık çok ciddiye alındığı için öğretmenlerin ya da iş verenlerin size alenen bir ayrımcılık yapması çok zor. Ben ~2 sene farklı kebap dükkanlarında da çalıştım; bu sektörde çalışanların bazıları benden farklı seyler söyleceklerdir fakat ayak takımı tiplerin içkiliyken söylediklerini genel halka mal etmek doğru olmaz. Ayrıca Ingilizler, Türk göçmenler nispeten yeni olsalar da, Güney Asyalı (Hindistan, Pakistan ve Bangladeşli çok) ve Karayipli göçmenler uzun zamandır buralarda yasadıkları için farklı kültürden insanlarla beraber yaşamaya alışmışlar. Bunları söyledikten sonra şunu da eklemem lazım: Egitim Bakanlığının (Department for Education and Skills) 2007’de yayınladığı bir raporda Türk/Kürt öğrenciler ortaokulda (secondary school – Key Stage 2 and 3) en başarısız etnik gruptu. 2010’da yine buna benzer sonucların yayınlandığı başka bir grubun raporunu daha okudum. Umarım durumlar son 10 senede iyileşmiştir fakat buraya gelen ilk jenerasyon Türk/Kürt ailelerin önceliği para kazanmak olduğu icin çocuklarının da eğitimlerine odaklanıp, genç yaşta restoran/kebap dükkanından gelecek sıcak paraya yüz çevirmeleri çok zor. Herhalde Almanya’da olduğu gibi 1-2 jenerasyon sonra Türk/Kürt orijinli insanların sesini Ingiltere’de de daha çok duyacağız.

Türkçe konuşma, yeme-içme ihtiyacı duyuyor musun? Yabancı arkadaşların ve Türkiyeli arkadaşlarınla geçirdiğin vakitlerde farklılıklar var mı? ya da aynılıklar?

Türkce konuşmayı ve Türk kültürünü önemsiyorum. Oğlumun da Türkceyi iyi öğrenmesi için gayret gösteriyoruz eşimle. Iyi bir akademik eğitimin dışında Ingilizlerin genel kulturu, nezaketi ve sadeliğini, Almanlarin iş disiplini ve ahlakını, Turklerin de sıcaklıgı ve bonkörlüğünü kazanması icin çabalayacagız.

Ingiltere’de gördüğün Türkiye algısı nasıl?

Doğruyu söylemek gerekirse Türkiye algısı ben çocukken/ergenken çok çok daha iyiydi. Müslüman, Hristiyan, Hindu veya farklı milletlerden farketmez, arkadaşlarım ve hocalarım aileleriyle tatile hep Türkiye’ye giderlerdi. Simdi de eşleri/sevgilileriyle gidenler var fakat artık gitmeden “Türkiye emniyetli mi?” diye soruyorlar bana.

Ruhun ve kalbin de burada mı? Ne düşünüyorsun bu konuda?

Ülkemi seviyorum ve Türk/Kürt gençlerine vaktim el verdikce farklı mecralardan maddi-manevi destek vermeye çalısıyorum ama milliyetçi değilim. Yaşadığım toplumu ilgilendiren yönüm olarak Türk kökenimden ziyade ‘bilim insanı/araştırmacı’, ‘iyi bir eş/aile babası’, ‘güvenilir/yardımsever/çalışkan bir insan’ gibi kimliklerimin önde olmasını isterim.

Ingiltere’de kozmopolit bir ortamda büyüdüm ve bunu benimsedim; dünyanın her kıtasından arkadaşım, birçok mutfağa ilgim var – ozellikle Hint ve Uygur/Çin mutfağına (Not: bence kahvaltıda en iyisi Türk kahvaltısı).

Bilimin üstünlüğüne inanan, rasyonel kalmaya çalışan, araştıran, açık görüşlü bir ‘dunya vatandaşı’ olduğumu düşünüyorum. Eşimle Leicester’da bir Sih mâbedinde, kültürel bir faaliyette tanıştık. Rol modellerim hep bilim insanları veya entelektüeller oldu. Oğlumuzun ismini dahi Isaac Newton’dan esinlenerek Isaac Ali koyduk. (Not: Kedimizin ismi de Newton bu arada 😊 Ayrıca oğlumuzun doğduğu gün Isaac Newton’ın hocalık yaptığı Cambridge Üniversitesinden kabul almamı da Allah’ın isim konusunda hoşnut olması olarak yorumluyorum)

Ingiltere’deki deneyimlerinden eklemek istediklerin? En şaşırdığın olaylar?

Cok mutlu bir çocukluk ve eğitim hayatı geçirdim Leicester’da. Hatta 2020 Oğretmenler Günü’nde attığım ve sonradan Instagram ve Twitter’da viral hale gelen tweetimde de belirttiğim gibi (2000 yılı) sınıfa ilk girdiğim gün beni arkadaşlarım “Hoş geldin” ve “merhaba”larla karsıladılar. Meğer sınıf öğretmenim (Karen Holman’dı adı) benim hiç ingilizce bilmediğimi önceden (herhalde mudurden) öğrenmiş ve arkadaslarıma “ona kendisini evinde hissettirelim” diye Türkce kelimeler dağıtmış. Diğer öğretmenlerim de çok yardımcı oldular bana: orneğin Fen bilgisi hocam ilk donemlerde sınavlara sözlukle girmeme izin vermişti. Matematik hocam ise – geldiğim ay girdiğim sınavda en düşük notu ben almama rağmen – beni alt sınıfa yollamamıştı haksızlık olur diye. Ben de gayretli ve bir ise kafasını koyduğu zaman çabuk kavrayan bir çocuktum; 6 ayda ingilizcem iyi bir seviyeye gelmişti; matematik sınıfında da ‘altın’ gruba yukseldim hemen.

Tabi ki bugünlere kolay gelmedik; ailemin ve benim sayılamayacak kadar fedakarlıgı var arka planda: Finansal sorunlar; vize sorunları; psikolojik sorunlar – fakat ben doğru şeyleri yaptıkça beni hiçbir şeyin durduramayacağını biliyordum. Ingiliz eğitim sisteminin bana gore en iyi tarafı da insanlara – bazılarımıza az, bazılarımıza biraz daha fazla ama – hata yapma şansı veriyor ve – hayat toz pembe olmasa da – emek ve fedakarlığınızın karşılığını eninde-sonunda alıyorsunuz.

İlgili Tweet/Bilgiseller

Read Full Post »

Gönül muhabbet ister podcast bahane! 🙂
Genelde, başarılı, bilgili ve cool’ insanlarla hafif konularda muhabbet ediyoruz. Twitter’da #AzIsCokLaf hashtagini kullanarak öneride bulunabilirsiniz. (Not: Yavaş konuştuğumuzu düşündüğünüz bölümlerde Spotify ya da Youtube’un 1.2x hızlandırma özelliğini kullanabilirsiniz)


Az İş Çok Laf – Bölüm 18: Doğayı koruma ve moleküler biyoloji üzerine – Dr Gözde Çilingir (20/06/2021)

Hostlar: Fikri Çiçek (Twitter) ve Mesut Erzurumluoğlu (Twitter|Blog)

Konuk: Dr Gözde Çilingir (Google Scholar|Twitter)

Bu bölümde, Zürih Üniversitesi’nde Koruma biyolojisi/genetiği alanında Doktora-sonrası Araştırma görevlisi olarak çalışan Dr Gözde Çilingir’i ağırladık. Gözde ayrıca sosyal medyayı aktif olarak kullanıyor ve ekolojik dengenin korunmasının önemi konusunda Türkçe ve İngilizce paylaşımlar yapıyor.

Podcast’te kullanılan terminoloji:

1- Koruma biyolojisi (Conservation Biology): Türlerin çeşitliliğini inceleyen ve korumayı hedefleyen, biyoloji biliminin bir alt dalıdır (Vikipedi|Bilim Genç)

2- Aldabra (dev) tosbağası: Gözde’nin, doktorası sonrası araştırmalarını üzerinde yürüttüğü kara kaplumbağası türü. Detay ve resim için Vikipedi sayfasını inceleyebilirsiniz (Wikipedia)

3- Endemizm (endemik): Yöreye özgüanlamına gelir ve genelde bir yöreye özgü hayvan/bitki türleri için kullanılır (Bilgi Ustam)

4- Marmara Denizi deniz salyası felaketi – 2021: Detay ve resim için Vikipedi sayfasını inceleyebilirsiniz (Vikipedi)

Gözde’nin belgesel tavsiyeleri:

1- David Attenborough: A Life on Our Planet (Netflix)

2- The Salt of the Earth (2014)

3- Racing Extinction (2015)

4- Jane (2017)

5- Rewilding a Mountain (2020; izlemek için tıklayın)

Bizi Twitter‘dan takip edin!

Az İş Çok Laf – Bölüm 19: Yakında! Podcastimizi SpotifyYouTubeApple Podcasts ya da Google Podcasts‘ten takip edin ve arkadaşlarınızla paylaşın!


İntro müzikleri:

The Kiffness – Ievan Polkka ft. Bilal Göregen (Club Remix) – with permission from David Scott (see tweet, dated 21/12/20)
Kemal Sunal’ın ‘Umudumuz Şaban’ filminden bir sahne

Öneri, soru ya da reklam için: coklafazis.podcast@gmail.com

Podcast episode edited by: Mesut Erzurumluoğlu & Fikri Çiçek

Read Full Post »

Gönül muhabbet ister podcast bahane! 🙂
Genelde, başarılı, bilgili ve cool’ insanlarla hafif konularda muhabbet ediyoruz. Twitter’da #AzIsCokLaf hashtagini kullanarak öneride bulunabilirsiniz. (Not: Yavaş konuştuğumuzu düşündüğünüz bölümlerde Spotify ya da Youtube’un 1.2x hızlandırma özelliğini kullanabilirsiniz)


Az İş Çok Laf – Bölüm 16: Salgın hastalık Epidemiyolojisi ve COVID-19 üzerine – Dr Burcu Tepekule (08/04/2021)

Hostlar: Fikri Çiçek (Twitter) ve Mesut Erzurumluoğlu (Twitter|Blog)

Konuk: Dr Burcu Tepekule (Google Scholar|Twitter|LinkedIn)

Bu bölümde, dünyanın en iyi üniversitelerinden biri olan Zürih Üniversitesinde salgın hastalık epidemiyoloğu/doktora sonrası araştırmacı (Postdoc) olarak çalışan Dr Burcu Tepekule’yle mühendislikten, epidemiyolojiye uzanan serüveni ve pandemi süreci üzerine konuştuk. Burcu aynı zamanda blog yazıları (Smallscaled|Arbitrary writings) ve podcast bölümleri (Düşünen patates) paylaşıyor. (Not: Bu bölüm az miktarda Murat Kekilli içerir)

Kaynaklar:

1- Burcu’nun katkıda bulunduğu The Athletic haberi (5 Haziran 2020): Arteta has been superb during a weird first six months – now things get tougher (Link)

2- Murat Kekilli’nin 5 ve 6 Nisan 2021’de COVID-19’la ilgili attığı tweetler (Tweetler silinmiş. O zaman ekşisözlük linki paylaşalım). Tweetlerden biri şöyleydi:

“adamı hasta etmeyin! insanları hasta eden şey virüsler degildir. çevresi ve yiyip içtiklerinde bulunan toksinlerdir. bilimsel olarak bu güne kadar virüslerin canlılara bulaştığına dair hiç bir kanıt da bulunamamıştır”

Podcast’te kullanılan terminoloji:

1- Epidemiyoloji: Toplumdaki hastalıkların dağılımını, görülme sıklıklarını ve sebeplerini inceleyen bir bilim dalıdır (Vikipedi)

2- CRISPR-Cas9 sistemi: Genomun çeşitli kısımlarına ekleme, çıkarma ya da DNA dizilimininde değişim yapmalarına olanak tanıyan özgün bir teknolojidir (Bilim Fili – 5 Şubat 2017). Yakın gelecekte birçok genetik hastalığa çare olacağı duşünülüyor.

3- Alphafold: Google DeepMind’ın geliştirdigi ve sadece DNA dizilimininden, o DNA diziliminin kodladığı proteinin 3D yapısını yüksek oranda doğru hesaplayabilen bir ‘derin öğrenme’ (deep learning) algoritmasıdır (BBC Türkçe – 3 Aralık 2020)

4- Kriptopara: En ünlüsü ‘Bitcoin’ olan dijital dövizler (Vikipedi). Nakite alternatif bir değişim aracı olarak tasarlanmış bu dijital varlıklarla yapılan işlemler, bankalar ya da devletlerden ziyade, kriptografik algoritmalarla onaylanır (Tavsiye: Az İş Çok Laf – Bölüm 13)

5- Robin hood: Hisse alım-satım platformu. Diğer sitelerden genel olarak farkı stok alım-satım için komisyon almaması ve minimum bir bakiye değeri olmaması (Bloomberg HT – 11 Haziran 2020). Tarihe ‘Gamestonks devrimi’ olarak geçecek olayda merkezi rol oynamıştır (Tavsiye: Fularsız Entellik)

Bizi Twitter‘dan takip edin!

Az İş Çok Laf – Bölüm 17: Yakında! Podcastimizi SpotifyYouTubeApple Podcasts ya da Google Podcasts‘ten takip edin ve arkadaşlarınızla paylaşın!


İntro müzikleri:

The Kiffness – Ievan Polkka ft. Bilal Göregen (Club Remix) – with permission from David Scott (see tweet, dated 21/12/20)
Kemal Sunal’ın ‘Umudumuz Şaban’ filminden bir sahne

Öneri, soru ya da reklam için: coklafazis.podcast@gmail.com

Podcast episode edited by: Mesut Erzurumluoğlu & Fikri Çiçek

Read Full Post »

Gönül muhabbet ister podcast bahane! 🙂
Genelde, başarılı, bilgili ve cool’ insanlarla hafif konularda muhabbet ediyoruz. Twitter’da #AzIsCokLaf hashtagini kullanarak öneride bulunabilirsiniz. (Not: Yavaş konuştuğumuzu düşündüğünüz bölümlerde Spotify ya da Youtube’un 1.2x hızlandırma özelliğini kullanabilirsiniz)


Az İş Çok Laf – Bölüm 15: Kök hücre biyolojisi ve kalıtım üzerine – Dr Ahmet Can Berkyürek (06/04/2021)

Hostlar: Fikri Çiçek (Twitter) ve Mesut Erzurumluoğlu (Twitter|Blog)

Konuk: Dr Ahmet Can Berkyürek (Google Scholar|Twitter)

Bu bölümde, Cambridge Üniversitesi ve Osaka Üniversitesi gibi dünyanın en iyi üniversitelerinde kök hücre ve kanser biyolojisi, ve nesiller arası epigenetik kalıtım gibi farklı alanlarda önemli çalışmalar yapmış/yapan Dr Ahmet Can Berkyürek’le bu alanlardaki son gelişmeler ve projeleri üzerine konuştuk. Yakında İngiltere’nin en iyi üniversitelerinden biri olan University College London’da kendi grubunu kuracak olan Berkyürek, moleküler biyoloji alanında akademik kariyer yapmak isteyen gençlere de tavsiyelerde bulundu.

Podcast’te kullanılan terminoloji:

1- Epigenetik (epigenetics): Gen ifadesi değişikliklerini inceleyen bilim dalıdır. Basitleştirirsek: İnsanın ~50 trilyon hücresinin her birinde (neredeyse) aynı DNA dizilişi vardır fakat hücrelerimizin, örneğin bir kısmı yağ hücresi, bir kısmı nöron, bir kısmı da deri hücresine dönüşür (insanda ~200 farklı çeşit hücre türü vardır). Kök hücrelerin (Vikipedi) farklı hücrelere dönüşmesini ve tekrar bölündüklerinde yine aynı hücre tipine (nöron->nöron) bölünmesini sağlayan, epigenetik mekanizmalardır (Vikipedi).

2- Nesiller-arası epigenetik kalıtım (transgenerational epigenetic inheritance): Bir bireye >3 jenerasyon önceki atalarından epigenetik degişikliklerin aktarılması. (Not: Nesiller-arası epigenetik kalıtım bazı ‘daha basit’ organizmalarda gözlemse de insanlarda henüz tatmin edici delillerle kanıtlanmamıştır.)

3- C. elegans (“sii elegans” diye okunur): İpliksisolucan – özellikle moleküler biyoloji alanında, canlılardaki (insanlardaki) farklı gelişimsel mekanizmaları anlamak için kullanılan ‘model’ organizmalardan biridir (Vikipedi)

4- Apoptoz (apoptosis): Programlanmış hücre ölümü/intiharı – bu mekanizmanın doğru çalışması hücrelerin kansere dönüşmemesi ya da etrafındaki dokulara zarar vermemesi için önemli (Vikipedi)

Bizi Twitter‘dan takip edin!

Az İş Çok Laf – Bölüm 16: Yakında! Podcastimizi SpotifyYouTubeApple Podcasts ya da Google Podcasts‘ten takip edin ve arkadaşlarınızla paylaşın!


İntro müzikleri:

The Kiffness – Ievan Polkka ft. Bilal Göregen (Club Remix) – with permission from David Scott (see tweet, dated 21/12/20)
Kemal Sunal’ın ‘Umudumuz Şaban’ filminden bir sahne

Öneri, soru ya da reklam için: coklafazis.podcast@gmail.com

Podcast episode edited by: Mesut Erzurumluoğlu & Fikri Çiçek

Read Full Post »

Note to non-Turkish speakers: This is a (2-hour) ‘Introduction to Genetic Epidemiology’ course in Turkish (Türkçe) by Mine Köprülü (PhD student in Genetic Epidemiology at the University of Cambridge) and myself (Dr Mesut Erzurumluoğlu – Genetic Epidemiologist at the University of Cambridge). Feel free to send the YouTube link to Turkish-speaking youngsters who may be interested in a career in genetics, epidemiology or related fields.

Türkiye Biyolojik Bilimler Ağı Sunumu (08/03/2021)

Cambridge Üniversitesi’nde (MRC Epidemiology Unit) doktora öğrencisi olan Mine Köprülü’yle beraber ‘Genetik Epidemiyoloji Nedir? Terminolojisi ve Epidemiyolojik Analizler‘ konulu (iki saatlik) sunumumuza Türkiye Biyolojik Bilimler Ağı‘nın YouTube kanalından ulaşabilirsiniz.

Slaytları buradan indirebilirsiniz:

Umarız faydalı olmuştur. Spesifik sorularınız olursa bize Twitter ya da email yoluyla ulaşabilirsiniz.

Sunumda bahsettiğim kaynaklar:

  • Bir bilim ve genetik reklamı (Blog)
  • İngiltere’de akademik kariyer için tavsiyeler (Blog)
  • Okuduğumuz sağlık haberleri ne kadar doğru? (Blog)
  • Post-GWAS analyses (Blog)
  • Causal Inference – Miguel Hernan & Jamie Robins (PDF)
  • Mine’nin ‘Az İş Çok Laf’ podcast bölümü (Spotify | YouTube)

Ek (22/05/21): ITU Journal Congress ’21’de verdiğim ‘Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığının Genetik Epidemiyolojisi’ adlı (~40 dakikalık) konuşma

2:28:15’de başlıyor

Read Full Post »

‘Ondan da b*k – Bilim’ serisinde farklı bilim soslu safsatalar hakkında yorumlarımı sunuyorum. ‘Az iş çok laf’ serisinde ise Fikri’yle beraber genelde, başarılı, bilgili ve ‘cool’ insanlarla hafif konularda muhabbet ediyoruz. Twitter’da #AzIsCokLaf ya da #Ondandabok hashtaglerini kullanarak öneride bulunabilirsiniz. (Not: Yavaş konuştuğumu düşündüğünüz bölümlerde Spotify ya da Youtube’un 1.2x hızlandırma özelliğini kullanabilirsiniz)


Ondan da b*k – Bilim: Bölüm 4: Düz Dünyacılar (19/02/21)

Host: Mesut Erzurumluoğlu (Twitter|Blog)

Bu bölümde, “bilim insanları nasıl çalışır?” ve “bilim nasıl yapılır?” bilmedikleri için, aslında bilime ve bilim insanlarına toptan karşıt olan ‘düz dünyacılar’ın mantıksızlığından bahsedeceğim (Not: ironi içerir – her ne kadar da bu konuda fazla yetenekli olmasam da 😉 )


Kaynaklar:

1- James May Witnesses Curvature of Earth (YouTube)

2- Kharroubi Amira and Touir Jamel. The Geocentric Model of the Earth: Physics and Astronomy Arguments (PDF) – dünyanın (affedersiniz ama) en kıytırık dergilerinden birinde (The International Journal Of Science & Technoledge’de) yayınlanmış ve makale baştan sona teorik – yani sıfır delil. Maalesef – yüksek ihtimal (T. Jamel) Hoca öğrencisinin aklını çeldi ama – fanatik dincilerin kendilerini/gruplarını “dünyadaki tek akıllılar” sanmasının en bariz örneklerinden biri bu

3- Suudi Imam: “Dünya Dönmüyor” (YouTube) – Barış Özcan’ın “Dünya yuvarlak değildir!” videosunu da tavsiye ederim

4- Is the moon upside down? – Stargazing Live: Australia – BBC Two (YouTube)

5- Was the Moon Landing faked? | Big Questions with Neil deGrasse Tyson (YouTube)

6- Unmasking the Face on Mars (Link) – Insan zihninin rastlantısal durumları kabul etmeyerek yanılması ve alakasız veriler arasında bir bağ kurmaya çalışmasına ‘apofeni’ deniyor. Mars’tan gelen düşük çözünürlüklü fotoğrafta görülen ‘yüz’ de buna bir örnek… (Twitter)


Bizi Twitter‘dan takip edin!

Ondan da b*k – Bilim: Bölüm 5: Yakında! Podcastimizi Spotify, YouTube, iTunes ya da Google Podcasts‘ten takip edin!


İntro müzikleri: (i) Kemal Sunal’ın ‘Sakar Şakir’ filminden bir sahne ve (ii) Altın Gün grubunun ‘Goca Dünya’ şarkısından kısa bir kesit


Öneri, soru ya da reklam için: coklafazis.podcast@gmail.com

Podcast episode edited by: Mesut Erzurumluoğlu

Read Full Post »

Gönül muhabbet ister podcast bahane! 🙂
Genelde, başarılı, bilgili ve cool’ insanlarla hafif konularda muhabbet ediyoruz. Twitter’da #AzIsCokLaf hashtagini kullanarak öneride bulunabilirsiniz. (Not: Yavaş konuştuğumuzu düşündüğünüz bölümlerde Spotify ya da Youtube’un 1.2x hızlandırma özelliğini kullanabilirsiniz)


Az İş Çok Laf – Bölüm 10: Amerikan ve Türk edebiyatı ve sahaflık üzerine – Dr İdris Çakmak (26/01/21)

Hostlar: Mesut Erzurumluoğlu (Twitter|Blog) ve Fikri Çiçek (Twitter)

Konuk: Dr İdris Çakmak (Blog|Twitter|Instagram)

Bu bölümde, karşılaştırmalı edebiyat uzmanı Dr İdris Çakmak’la Amerikan ve Türk edebiyatı, okuma alışkanlığı kazanma, dil öğrenme ve kitap koleksiyonerliği üzerine konuştuk

İdris Hocanın Kitap tavsiyeleri:

Körleşme (Auto-da-Fé) – Elias Canetti

Kahire Üçlemesi – Necib Mahfuz

İskenderiye Dörtlemesi (The Alexandria Quartet) – Lawrence Durrell

Stiller – Max Frisch

Ficciones – Jorge Luis Borges

Doğu-Batı Divanı – Enis Batur

Geceleyin Kütüphane (The Library at Night) – Alberto Manguel

Why We Sleep: The New Science of Sleep and Dreams – Matthew Walker

Mesut’un kitap tavsiyeleri (max 3):

Hamlet – William Shakespeare

Mesnevi (Masnavi) – Mevlana Celaleddin Rumi

Savaş ve Barış* (War and Peace) – Leo Tolstoy

(*Tolstoy’dan daha kısa bir kitap için: İnsan Ne İle Yaşar – How Much Land Does a Man Need?)

(Not: Popüler bilim kitap listesi: A Brief History of Time – Stephen Hawking, The Greatest Show on Earth: The Evidence for Evolution – Richard Dawkins, ve Fermat’s Last Theorem – Simon Singh)

Fikri’nin kitap tavsiyeleri (max 3):

Doktor Jivago – Boris Pasternak (Rus edebiyatı)

Tatar Çölü – Dino Buzzati (İtalyan edebiyatı)

Bülbülü Öldürmek – Harper Lee (Amerikan edebiyatı)

Bizi Twitter‘dan takip edin!

Az İş Çok Laf – Bölüm 11: (Yakında! Podcastimizi Spotify, YouTube, iTunes ya da Google Podcasts‘ten takip edin!)


İntro müzikleri:

The Kiffness – Ievan Polkka ft. Bilal Göregen (Club Remix) – with permission from David Scott (see tweet, dated 21/12/20)
Kemal Sunal’ın ‘Umudumuz Şaban’ filminden bir sahne

Öneri, soru ya da reklam için: coklafazis.podcast@gmail.com

Podcast episode edited by: Mesut Erzurumluoğlu & Fikri Çiçek

Read Full Post »

‘Ondan da b*k – Bilim’ serisinde farklı bilim soslu safsatalar hakkında yorumlarımı sunuyorum. ‘Az iş çok laf’ serisinde ise Fikri’yle beraber genelde, başarılı, bilgili ve ‘cool’ insanlarla hafif konularda muhabbet ediyoruz. Twitter’da #AzIsCokLaf ya da #Ondandabok hashtaglerini kullanarak öneride bulunabilirsiniz. (Not: Yavaş konuştuğumu düşündüğünüz bölümlerde Spotify ya da Youtube’un 1.2x hızlandırma özelliğini kullanabilirsiniz)


Ondan da b*k – Bilim: Bölüm 3: ‘Türk geni’ ve ırkçılık (02/02/21)

Host: Mesut Erzurumluoğlu (Twitter|Blog)

Bu bölümde, genetikten ve akraba evliliklerinden örnekler kullanarak (i) “en üstün ırk Türklerdir”, “Türkiye Türklerindir”, “yabancılarla evlilikler yasaklanacaktır” gibi söylemlerin ve ırkçılığın (işin ahlaki/etik tarafından bağımsız olarak) hiçbir bilimsel temelinin olmadığından ve (ii) ‘Türk geni’ söyleminin muğlaklığı ve mantıksızlığından bahsedeceğim (Not: ironi içerir – her ne kadar da bu konuda fazla yetenekli olmasam da 😉 )


Kitap tavsiyesi:

How to Argue With a Racist: History, Science, Race and Reality – Adam Rutherford

Kaynaklar:

1- Biyoloji (sadece bildiklerimiz) ve ırkçıların odaklandıkları (Tweet)

2- Ötüken Partisiyle ilgili Efe Aydal bölümü (YouTube)

3- Royal dynasties as human inbreeding laboratories: the Habsburgs (Makale)

4- Prof. Aziz Sancar Nobel röportajı (Nobel sitesi)

4- Population and family based studies of Consanguinity: Genetic and Computational approaches (PDF)


Bizi Twitter‘dan takip edin!

Ondan da b*k – Bilim: Bölüm 4: Düz Dünyacılar (Yakında! Podcastimizi Spotify, YouTube, iTunes ya da Google Podcasts‘ten takip edin!)


İntro müzikleri: (i) Kemal Sunal’ın ‘Sakar Şakir’ filminden bir sahne ve (ii) Altın Gün grubunun ‘Goca Dünya’ şarkısından kısa bir kesit


Öneri, soru ya da reklam için: coklafazis.podcast@gmail.com

Podcast episode edited by: Mesut Erzurumluoğlu

Read Full Post »

‘Ondan da b*k – Bilim’ serisinde farklı bilim soslu safsatalar hakkında yorumlarımı sunuyorum. ‘Az iş çok laf’ serisinde ise Fikri’yle beraber genelde, başarılı, bilgili ve ‘cool’ insanlarla hafif konularda muhabbet ediyoruz. Twitter’da #AzIsCokLaf ya da #Ondandabok hashtaglerini kullanarak öneride bulunabilirsiniz. (Not: Yavaş konuştuğumu düşündüğünüz bölümlerde Spotify ya da Youtube’un 1.2x hızlandırma özelliğini kullanabilirsiniz)


Ondan da b*k – Bilim: Bölüm 2: Aşı karşıtlığı ve ‘büyük oyun’ (01/02/21)

Host: Mesut Erzurumluoğlu (Twitter|Blog)

Bu bölümde aşı karşıtlarından ve ‘büyük oyunu’ gören vatandaşlarımızdan bahsedeceğim (Not: ironi içerir – her ne kadar da bu konuda fazla yetenekli olmasam da 😉 )

Sağlık konusunda bilim insanlarına itimat etmiyorsanız, bari zengin elitlerin ne yaptığına bakın – çünkü onların tabir-i caizse ‘canları tatlıdır’ ve genelde uzun ve sağlıklı bir hayat sürdürürler 😉 COVID-19 aşısını yaptırıp-yaptırmama konusunda da kararsız kaldıysanız şunu bilin isterim: zengin elitler gerekirse farklı ülkelere uçup aşıyı yaptırıyorlar. (“elit” eşittir “ünlü” değil bu arada – İngiliz kraliyet ailesi, Gelişmiş ülkelerde yaşayan aristokrat aileler, üst düzey hakimler vs. gibi gerçek elitler)


Kaynaklar:

1- İlk onaylanmış COVID-19 aşısını üreten BioNtech biyoteknoloji şirketinin kurucusu Prof. Uğur Şahin ve Dr Özlem Türeci (Tweet)

2- Andrew Wakefield’in ‘Otizm ve MMR aşısı’ makalesiyle ilgili (en ünlü tıp dergilerinden biri) The BMJ dergisinde yayınlanan yazı: Wakefield’s article linking MMR vaccine and autism was fraudulent (Link)

3- Bill Gates’in kısa biyografisi (Podcast)

4- Çeşitli hastalıkların aşı bulunduktan önce ve sonra ölüm oranları: How Vaccines Have Changed Our World In One Graphic (Link)

Toptan aşı karşıtlarına tokat gibi bir grafik. (Grafikteki rakamlar 2007’den) Sadece Amerika’da difteriden senede >20 bin insan vefat ediyormuş. Difteri aşıları geliştirildikten sonra ise hiç ölüm kaydedilmemiş. Diğer aşıların da istatistiğini paylaştığım linkte ve başka kaynaklardan da bulabilirsiniz. Kaynak: Leon Farrant

Bizi Twitter‘dan takip edin!

Ondan da b*k – Bilim: Bölüm 3: ‘Türk geni’ ve ırkçılık (Yakında! Podcastimizi Spotify, YouTube, iTunes ya da Google Podcasts‘ten takip edin!)


İntro müzikleri: (i) Kemal Sunal’ın ‘Sakar Şakir’ filminden bir sahne ve (ii) Altın Gün grubunun ‘Goca Dünya’ şarkısından kısa bir kesit


Öneri, soru ya da reklam için: coklafazis.podcast@gmail.com

Podcast episode edited by: Mesut Erzurumluoğlu

Read Full Post »

‘Ondan da b*k – Bilim’ serisinde farklı bilim soslu safsatalar hakkında yorumlarımı sunuyorum. ‘Az iş çok laf’ serisinde ise Fikri’yle beraber genelde, başarılı, bilgili ve ‘cool’ insanlarla hafif konularda muhabbet ediyoruz. Twitter’da #AzIsCokLaf ya da #Ondandabok hashtaglerini kullanarak öneride bulunabilirsiniz. (Not: Yavaş konuştuğumu düşündüğünüz bölümlerde Spotify ya da Youtube’un 1.2x hızlandırma özelliğini kullanabilirsiniz)


Ondan da b*k – Bilim: Bölüm 1: Bilim ve insan (01/02/21)

Host: Mesut Erzurumluoğlu (Twitter|Blog)

Bu bölümde bilimin kendisi ve bilim insanları arasındaki ilişkiden bahsedeceğim (Not: ironi içerir – her ne kadar da bu konuda fazla yetenekli olmasam da 😉 )


Podcast tavsiyeleri:

Türkçe: Açık Bilim, Evrim Ağacı, Fularsız Entellik

Ingilizce: In Our Time: History (BBC), In Our Time: Science (BBC). Numberphile (Matematik severler için), Lex Fridman Podcast, Origins Podcast, TED Talks, VSauce, Veritasium, Crash Course, The Lancet podcast (Tıp alanındaki gelişmeler için), t cetveli, Yalansavar

Kitap tavsiyeleri:

The Art of Statistics: How to Learn from Data – David Spiegelhalter

How to Read a Paper: The Basics of Evidence-Based Medicine – Trisha Greenhalgh

Bad Pharma: How Drug Companies Mislead Doctors and Harm Patients – Ben Goldacre

Another Science is Possible: A Manifesto for Slow Science – Isabelle Stengers (daha çok bilim insanları için)

The Formula: The Universal Laws of Success – Albert-Laszlo Barabasi

Kaynaklar/Linkler:

1- ‘Nature Index’ ülke sıralamaları (Twitter)

2- Dr Amy Cuddy’nin TED Talks konuşması – bölümün yayınlandığı günde toplam >60 milyon insan izlemiş (Link)

3- Google Scholar – merak ettiğiniz akademisyen/bilim insanının ismini yazmanız yeterli genelde (Link)

4- Blog yazım: Müslüman bir genetikçi olarak evrim teorisi hakkında görüşlerim (Blog) (Not: yayında bahsettiğim yazı da 2009’da kaleme alınmıştı – isterseniz blogumda paylaştığım ingilizce yazılar arasından araştırıp bulabilirsiniz 😀 )

5- Blog yazım: Okuduğumuz sağlık haberleri ne kadar doğru? (Blog)

6- Gözlem, hipotez ve (deneyle desteklenmiş) teori üzerine bir bilgisel (Twitter)

7- Epidemiyologların kafa yorduğu problemlere örnek: (Twitter 1) (Twitter 2)

“Doktora yaparsanız fakir olursunuz” (şimdi silinmiş) tweetinin problemleri üzerine epidemiyolojik bir bilgisel yazmıştım

Bizi Twitter‘dan takip edin!

Ondan da b*k – Bilim: Bölüm 2: Aşı karşıtlığı ve ‘büyük oyun’ (Yakında! Podcastimizi Spotify, YouTube, iTunes ya da Google Podcasts‘ten takip edin!)


İntro müzikleri: (i) Kemal Sunal’ın ‘Sakar Şakir’ filminden bir sahne ve (ii) Altın Gün grubunun ‘Goca Dünya’ şarkısından kısa bir kesit


Öneri, soru ya da reklam için: coklafazis.podcast@gmail.com

Podcast episode edited by: Mesut Erzurumluoğlu

Read Full Post »

Older Posts »